ben büyük duygulara göre değilim sanırdım
muştular da aynı gelirdi ölüm haberleri de
Söz konusu şiir olduğunda pek çok kez düşünürüm: Bu kadar çok şiir yazıldığı hâlde ki hepsi de şiir mi sorusu bir kenarda dursun; peki şiir kitapları niçin az satılır diye tartışılmasını gerçekten de ilginç, bulurum. Çünkü her ciddi şiir okuruna en az 20 sözde şairin düştüğü ülkemizde bu gibi soru ve sorunların pek çok nedeni var.
Elbette ki benzer birçok soru da olabilir bu konuda, yalnız bilirim ki yanıtlar da kişiden kişiye değişik olur. Çünkü şiir yazanlarla, şairleri bir araya toplasak ‘şiir nedir’ desek; her birinden farklı şiir tanımları alırız, yani tek bir şiir tanımında hemfikir olmalarını beklemek saflık olur bence. Soruyu sorduğumuz herkes ister okusunlar, isterse başkalarından dinlesinler gerçek ve has şiiri, ‘işte bu şiir’ diye tanımlayıp, tanıyacaklardır. Demem o ki şiirin kolay yazılırlığı düşüncesi sadece bize özgü bir sonuç olabilir, kişisel ya da ortak duygularını, ümitlerini, aşklarını dile getirmenin en kestirme en kolay yolu kabul edilmesinin bu yanılgıda büyük bir etkisi olduğu düşüncesindeyim.
Geride Yazılan Kaldı (Doğu Kitabevi, Nisan 2020) adlı büyük boy ve 432 sayfalık kitabımda hem şiire ve şairliğe, hem de yaygın olarak bilinen ve bilinmeyen pek çok şairin kitaplarına dair düşüncelerimi dile getirdim. Okuyanlar ya da kitaba girmeden önce yayımlandıkları mecralarda okuyabilenler anımsayacaktır ki edebiyata şiirle giren üç şiir kitaplı biri olduğum ve 1996’da da şiiri bıraktığım hâlde gerçek ve has şairlere gıpta ettiğimi… Çünkü şiir benim için öncelikli ve özeldir. Bu yüzden şiir konusunda ben de tanımlama yapabilirim her şair ve her şiir yazan gibi ama okuduğumda ya da dinlediğimde, ‘işte bu şiir, yazan da şair’ dediğim pek azdır, maalesef. Ayrıca şiir için benzetmeler de yaptım, yaparım da; her benzetmenin hatalı olabileceğini bildiğim hâlde. Örneğin, şairlik bir tür balık tutmaksa eğer; pek çok araçla (olta, ağ, trol, zıpkın, dinamit, elektrik vs.) balık tutabilirsiniz; yakaladıklarınızın ne kadarı saf balıktır tartışılır. Oysa Güney Amerika’da ve Dersim’de çıplak elle balık tutmak gibidir bana göre gerçek şairlik. Yani bu iş biraz zor ve Bile/ Yazdı’da (2. baskı, YKY) Necatigil’in dediği gibi: Kökü derinde olan bir bilgi birikimidir, zamanı gelince uç verir şiir; esin ya da ilham perisinin işi değildir. Üstadın cümlesini kendimce yazdığım bilinsin isterim. Demem o ki şairin malzemesi sözcüklerdir. Sözcükler aklımızda, dilimizde, kitaplarda, sözlüklerde vs…
Mevsiminde kum, deniz ve güneş muhteşem bir üçlüdür. Keyfimize diyecek yoktur. O kumun bir avucunu halı, kilim ve koltuklarımızın üstünde düşünmek bile istemeyiz. Ama istiridyeler yaşadıkları yerlerde kabukları arasına aldıkları kum ve yabancı maddeleri sedef salgılarıyla örterek inci oluşturur. Bu incilerden yapılan albenili takılar da göz kamaştırır. İçimizdeki ve dışımızdaki sözcükler yaz mevsiminin kumları gibidir. Yerinde kullanılmadıklarında ev eşyalarındaki kum gibi itici, bıktırıcı ve üzücüdür. Oysa bir sözcükten bile olsa yola çıkan gerçek ve has şairler de şiir incilerini oluştururlar. İstiridyelerin içselleştirmeleri nasıl ki zahmetli ve zorsa; gerçek şiirler yaratmak da bir o kadar zordur. Bunun için sözcük ekonomisine, işçiliğe, sabra ve dış konulardan yola çıkarak kendi özgün balını, incisini yaratabilme yetisine sahip olmak, yani şiirin olmazsa olmazlarına uymak gerekir.
Bunları bana anımsatan ve yazdıran daha işin başında olan, kendi rengini, sesini bulmaya çalışan bir şair adayı. Peşinen demeliyim ki Artvin’den iyi şairler çıkar: Özgen Seçkin, Mehmet Özer ve Aydanur Saraç gibi. Tabii ki başkaları da vardır ama aklıma ilk anda gelenler bunlar. Neslihan Altun da adını andığım şairlerin damarından ve dik duruşlu biri… Bu yolda iyi şeyler yapacağına kanıtı ilk kitabı…
ben kindenim, dinersem mahvolayım
durulursam bataklıklarla ansınlar beni

Neslihan Altun
Klaros Yayınları, 2. baskı
85 sayfa, Ekim 2023
2. baskısı Klaros Yayıncılık tarafından yapılan Anmadan Olmaz Düğün Çiçekleri adlı şiir kitabının şairi Neslihan Altun 1987 Artvin Doğumlu. Şiirleri, çeşitli dergi ve fanzinlerde yayımlanmış bir Türkçe öğretmeni. Toplamda 85 sayfadan oluşan bu ilk kitapta 30 şiir var. İlk şiir Periferi’den başlayarak son şiir Bizden Kalanlar’ı okuyup bitirdiğimde aklımda iki sonuç kaldı: İlki, bir Marksist Feminist olarak burnunun direğini sızlatan dış konuları akıl süzgecinden geçirerek şiirle anlatması. İkincisi de sadece Kurtuluş Üçlemesi ile kitaba da ad olan şiiri değil neredeyse tüm şiirlerinin ülkemizin kapanmayan yaralarından kadın sorunsalı içerikli olması…
Şiirlerinin ortak özelliklerinden biri sesli de, sessiz de okunsalar bağırmayan, anlatan/konuşan şiirler olmasıdır. Altun, bence iyi şiiri biliyor; bildiğini kendi şiirinde hem biçimsel hem de içeriksel olarak yeterince yansıtmıyor. Bir ürkeklik, çekimserlik varmış gibi; ürkütmekten ya da haykırmaktan çekinirmiş gibi mırıldanıyor bana kalırsa. Oysa pek çok şiirinde, gelecekte daha etkin ve yetkin şiirler yazabileceğini görmek olası. Periferi ve Denize Adam Düştü Yahut Neyse adlı şiirleri bence daha bir soluklu, daha bir şiir. Şairlerde de madenciler gibi bir tepe lambası olduğunu düşünürüm. Altun’da da bu lamba var ve kendince görmemizi istediği ‘şey’lere tutuyor. Ürkekliğini, çekingenliğini üzerinden attığında daha iyi şiirler yazacağını düşünüyorum.

Bazı şiirleri bir çalışmışlığın, sabrın ve işçiliğin sonucuyken bazıları da bir kerede yazılıp bir daha da hiç bakılmamış izlenimi uyandırdı bende. Günaydın Kavuşmak, Bizden Kalanlar gibi. Şiir, şarap gibi dinlendikçe ve üzerinde çalışıldıkça kendini açığa çıkarır. Kolaycılık ve acelecilikse şiiri gölgeleyen hatta yok eden etkenlerdir.
Necatigil’den devşirdiğim cümleye uyan bir anekdot paylaşmak isterim. Ortalıkta pek çok olay ve durum için kullanılan bir anekdot aslında ama ışık içinde olsun Cahit Külebi için de söylenir. O ünlü Hikâye şiirini okuduğu bir ortamda şairi ilgiyle dinleyenlerden biri, ‘bu şiiri ne kadar zamanda yazdınız üstad,’ der. O da, ‘bir saatte yazdım,’ diye karşılık verir. Soruyu soran da etraftakilerin pek çoğu da kuşkuyla yaklaşır ve mümkün olmayacağını söyleyip itiraz ederler. Külebi de, ’54 yıl artı 1 saat,’ der. Çünkü şairin hayatı da şiire dâhildir. Yıllar içinde yaptığı okumayla ve süreç içinde kendini ve şiirini geliştirmesiyle orantılıdır karşılık bulup bulmaması bence.
Neslihan Altun, ilk kitabın acemiliklerine rağmen genelde iyi bir şiir damarı yakaladığını kanıtlamış.