Yazar, oyuncu, yönetmen, hoca ve Gökçer Akademi’nin kurucusu Kerem Gökçer ile hazırlıkları devam eden “Kaktüs Çiçeği”nin prova arasında konuştuk. Aslında aklıma gelen, dilime takılan sorular arasında tiyatromuzun imkânları, yeni projeler, tiyatroya dair beklentiler ve perde açıp kapamaya dair nice şeyler vardı, ancak zamanımız kısıtlı olduğundan sadece bir kısmını konuşabildik.
Kerem 1977 den bugüne hangi oyunlarda rol aldın ?
Daha önceki söyleşimizde de bahsetmiştik sanırım. İlk sahne tozunu dört aylıkken Ankara Devlet Tiyatrosu’nda maket bebek yerine her akşam sahneye çıkmakla yutmuş oldum. Sonra yedi yaşındayken yine Ankara Devlet Tiyatrosunda Sönmez Atasoy’un yönettiği “Godot’u Beklerken”de çocuk rolü geldi. Konservatuvardan mezun olduktan sonra ise yine Devlet Tiyatroları’nda “Mutlu Son”, “Keşanlı Ali Destanı”, “Savaş Düşlerimi Çaldı”, “Kaktüs Çiçeği”, “Atinalı Timon”, “Yedekçi”, “Otopark Cinayetleri”, “Fareler ve İnsanlar”, “Antigone”, “Gulyabani”de rol aldım. Ve tam yirmi dört yıl sonra yine “Kaktüs Çiçeği”.
Yapımcılığını Tiyatro Keyfi’nin, rejisini Kemal Başar’ın üstlendiği; Pierre Barillet ve Jean-Pierre Gredy’nin yazdığı, Asude Zeybekoğlu’nun dilimize kazandırdığı “Fleur de Cactus / Kaktüs Çiçeği” projesine nasıl dahil oldun?
Yaz başında kurduğum Gökçer Akademi’de otururken, 6 Ağustos günü Kemal Hoca aradı. O günlerde halen kâh umutlu, kâh umutsuz ama genel olarak tedirgin ve endişeli geçirdiğim iş açısından zor zamanlardı. Henüz netleşmeyen eğitmen kadrom, görüşmelerim ve halen devam eden tadilat işlerim vardı. Kemal Hoca eski rolünü tekrar oynamak ister misin, diye sorunca hiç duraksamadan evet dedim. Beş yıldır çıkmadığım sahneyi çok özlemiştim zaten.
“Kaktüs Çiçeği”nde yaşar kıldığın Boticelli’nin Baharı kim, nasıl biri? Bence hayli iddialı, kıskanç bir kadın.
Botticelli’nin Baharı, hiç kuşkusuz Paris’in en güzel kadınlarından biri. En azından partneri onu Boticelli’nin ünlü Venüs’üne benzetiyor. Sadece dişleri çarpık. Bir yandan dediğiniz gibi kıskanç, hayli kaprisli bir kadın. Sevgilisini bir gece kulübünde Stephanie ile görünce olay çıkarıyor. Burada bir durum komedisi var tabi. Ancak bu kadın rolünü Kemal Hoca, “bu karakter travesti olsun” kararını alınca, olayın durum komedisi yanı birkaç kat artıyor. Yirmi dört yıl öncesinde olduğu gibi, seyircilerin o kahkahalarını ve alkışını yeniden duyarım diye ümit ediyorum.
Bu role nasıl hazırlandın?
Boticelli’nin Baharı aslında çok küçük bir rol. Dolayısıyla yazar bana bu karakter için üç boyutlu (fizyolojik, sosyolojik ve psikolojik) karakter analizi yapabilecek çok fazla ipucu vermemiş tekstte. Bunu ancak kendi hayal gücümle ve sahne provalarında yaratabileceğim. Kemal Başar oyunun yönetmeni olarak yorumu ve rolün çizgisini belirleyecek kişi aslında. Ancak hem Kemal Hoca, hem de ben rolü karikatürize etmemek konusunda hemfikiriz. Asla bir travesti taklidi yapmayacağım. Komedi oynuyorum içgüdüsü ile sahneye çıkmamızı da ayrıca yine Kemal Hoca istemiyor. Bence doğru yolda ilerliyoruz.
Tam da oyunculuğa ara vermişken…
Evet bu sene kafamda sadece Gökçer Akademi’yi oturtmak ve İstanbul’da bu sektörde markalaşmak vardı. Bu sene de oyunculuk olmaz diye düşünürken “Kaktüs Çiçeği” projesinin hayatıma katacağı heyecana ve renge, üstelik tiyatroyu da bu kadar özlemişken hayır diyemedim. Bugüne kadar aktörlüğü hep arka plana attım maalesef. Bu tercih zorunlu oldu. Genel olarak inanmadığım projelerde olmak istemeyişimden, bazen o enerjiyi içimde hissetmeyişimden. Çünkü bana göre bir oyuncu enerjisi ile motivasyonu ile sahnede ya tam olmalıdır ya da hiç olmamalıdır. Bazen de hayat şartları diyelim. Araya ders verdiğim onlarca okul, dernek, kurs ve dört belediye girdi. Opera şan lisans eğitimi, tiyatro yüksek lisans eğitimi, konservatuvara soktuğum yüze yakın öğrenci, ve yazdığım üç çocuk, iki de yetişkin oyunu girdi. Ve birkaç televizyon, sinema projesi tabii… Oyunculuğa asıl bundan sonra başlıyorum, diyelim.
Tiyatro Keyfi’ni sorsam…
Tiyatro Keyfinde olmak benim için gerçekten mutluluk verici. Bugün zaten prodüksiyon tiyatrosu diyebileceğimiz kaç tane özel tiyatro sayabiliriz ki! Çevremiz bana göre “nasıl tiyatro yapılmaz”ın örnekleri ile doluyken (Bu elbette öznel bir değerlendirmedir) burada olmaktan mutluyum. Gerek sahne üstünde gerekse sahne gerisinde harika, son derece uyumlu bir ekibin içindeyim.
Kemal Başar desem… Nasıl bir yönetmen mesela?
Kemal Başar öncelikle, kendisine çok inandığım bir yönetmen. Düşünsel ve duygusal anlamda aynı kafadayız. Kemal Hoca akrep burcu. Benim de ay burcum akrep. Belki bundandır. İkimizin de geçmişte bize yapılan haksızlıklar, ayak oyunları ve kötülüklerden unutmadığımız yaralarımız var. Bugüne geldiğimizde ise (bence tabi) tüm bunların intikamını her geçen gün daha başarılı olarak ve daha çok çalışarak alıyoruz. Sanırım bu ortak yanımız. Bu yüzden Kemal Hoca ile aramızda gerçek bir sevgi ve saygı var.
Son olarak yirmi dört yıl önce yaşadığım iki olaydan bahsetmek istiyorum. “Kaktüs Çiçeği”ndeki bu Boticelli’nin Baharı rolünü neden erkek oyuncu oynuyor, olmaz öyle şey” diye dönemin baş rejisörü Erhan Gökgücü ile Devlet Tiyatrosunda bir kriz olmuştu. Kemal Başar ise kendisinin rejisör olduğunu yönetime hatırlatmış ve işine müdahale ettirmemişti. İkinci bir anımsa bir provada oyun arkadaşlarımdan biri benimle dalga geçmişti. Kesinlikle kötü niyetli değildi ama. Çünkü oldum olası aramızın iyi olduğu sevdiğim bir arkadaşımdı. Zaten provalarda birbirimizle uğraşır eğlenirdik tüm kadro. Kemal Hoca arkadaşımızı “Kerem senin rolünü oynar ama sen onun rolünü oynayamazsın” diye azarlamıştı. Bilmem kısaca anlatabildim mi Kemal Başar’ı.
“Kaktüs Çiçeği” 11 Kasım 2024 akşamı perdesini açıp, izleyicisiyle buluşacak. Sezonu çok, alkışı bol olsun…
Yazar: Pierre Barillet, Jean Pierre Gredy
Yönetmen: Kemal Başar
Çevirmen: Asude Zeybekoğlu
Dekor Tasarım: Murat Gülmez
Kostüm Tasarım: Zeynep Yaylıcıoğlu
Işık Tasarımı: Şahin Timur
Koreograf: Nikolay Manolov, Pavlina Valcheva
Oyuncular: Engin Benli, Azra Akın, Şilan Makal, Ercüment Aydın, Köksal Ünal, Kerem Gökçer, İsak Behar