Venezuela Ulusal Meclis Başkanı ve muhalefet lideri Juan Guaido, Devlet Başkanı Nicolas Maduro hükümetinin gayrı meşru olduğunu iddia ederek, kendini geçici başkan ilan etti.
Bu ilanın, önceden hazırlanmış olduğu anlaşılıyor. Başta ABD olmak üzere, Latin Amerika’nın birçok sağcı hükümeti, bu ilanı hızla desteklediler. Kanada, Kolombiya, Peru, Ekvador, Paraguay, Brezilya, Şili, Panama, Arjantin, Kosta Rika ve Guatemala Guaido’yu Venezuela devlet başkanı olarak tanıdı. Rusya, Çin, İran, Türkiye gibi ülkeler ise, ABD müdahalesine karşı açıklamalar yaptılar, Maduro’yu desteklediler. Kuşkusuz ABD başta olmak üzere emperyalizmin müdahalelerini kınıyoruz ve açık işgaline karşı Venezuela ordusunun işgalcileri söküp atmasından yanayız. Ancak bu açık tutumuza rağmen, mevcut iç saflaşma içinde Maduro’nun Venezuela yoksulları ve emekçi sınıflarının çıkarlarını savunmadığını, işçi sınıfının hem Guaido’ya hem de Maduro’ya karşı zafer kazanacak bir siyasal mücadele yürütmesinden yanayız; desteğimiz sadece onlaradır.
Siyasal dalgalanmalar kıtası
Latin Amerika 1959 Küba Devriminden buyana, politik olarak her zaman hareketli ve ilgi çekici oldu. İlerici-sosyalist siyasi hamleler olduğu gibi, aşırı sağcı-ırkçı hamleler de yaşandı, yaşanıyor.
1970’li yıllarda Şili’de sosyalist Allende yönetiminin ardından faşist Pinochet askeri darbesi, 1979 Nikaragua Devrimi ve ardından seçimler yoluyla iktidarın muhalefete devri yaşandı.
Gericilik döneminin ardından 2000’li yıllara gelindiğinde neoliberalizm dalgasına karşı bir atak oldu: Hugo Chávez (Venezuela), Luiz Inacio Lula da Silva (Brezilya), Lucio Gutiérrez (Ekvador) ve Néstor Kirchner (Arjantin) gibi devlet başkanları, neoliberalizm karşıtı söylemlerde bulundular.
Bugün, 2020’li yıllara girerken yeniden ırkçı-sağcı rejimlerin iktidarları zorladığını görüyoruz. Brezilya’da bunu başardılar. Brezilya’nın reformist Lula yönetimi, mücadeleyi ilerletmek yerine dünya düzeninin bir parçası olmaya kalkınca, düzenin asıl sahipleri iktidarı Lula’nın elinden aldı, kendisini de hapse attı. Brezilya’nın Trump’ı olarak bilinen yeni Devlet Başkanı Bolsonaro göreve geldi.
Venezuela’da sürecin nasıl gelişeceğini bilmiyoruz. Maduro’nun karşısında bir sosyal demokrat kimlikli siyasetçi var. Ülke Chavez ile birlikte 21. yüzyıl sosyalizminin mekanı sayıldı. Albay Chavez’in ölümü ve ardından Maduro’nun iktidara gelişiyle ülkede ‘düzen’ sağlanamıyor. ABD emperyalizminin kuşatması altında olan ülke her geçen gün ekonomik ambargo altında eziliyor.
Öyle ki, enflasyon yüzde 1000 (bin), elektirik kesintileri çok sık yaşanıyor, ilaç bulmak hergün daha zor. Ekonomik krizin faturası doğrudan yoksullara kesiliyor. Maduro ise, Türk dizilerinin hayranı olarak Erdoğan ile boy boy resim çektiriyor.
Guadio kimdir?
BBC Türkçe’nin haberinden özetleyerek aktaracak olursak, Guaido 35 yaşında, sosyal demokrat kökenli ve 2007 yılından beri Chavez’e karşı mücadele eden gençlik ve sokak hareketlerinin içinde.
Chavez 2007 yılında devlet başkanlığında dönem sınırlamasını kaldıran, devlet başkanına tek başına OHAL ilan etme yetkisi veren ve devletin ekonomi üzerindeki kontrolünü artıran yasal değişikliği içeren referandumu yüzde 49 ile kaybetti. Guadio Chavez’in ilk yenilgisinin mimarlarından biri.
Sosyalist Enternasyonel üyesi Voluntad Popular (Halk İradesi) lideri Leopoldo Lopez, referandum zaferinin ardından popülerliğini artırdı. 2014 yılında ev hapsine çarptırılıp siyasetten yasaklanınca 2015’teki Ulusal Meclis’te partisinin diğer partilerle kurduğu ittifaka liderlik etmesi için, Juan Guaido’yu aday gösterdi.
Devlet Başkanı Birleşik Sosyalist Parti (PSUV) lideri Nicolas Maduro’nun ittifakı 2015’teki seçimde Ulusal Meclis’teki çoğunluğunu kaybetti. Maduro 2017 yılında bu meclisi lağvederek yeni bir anayasa için Kurucu Meclis kuracağını ilan etti. Muhalefet bu seçimi boykot edince Kurucu Meclis’in tamamı Maduro yanlılarından oluştu.
İkili iktidar ortaya çıktı: Birincisi eski Ulusal Meclis’te faaliyetlerini yürüten muhalefet bloğu, ikincisi Kurucu Meclis’i oluşturan Maduro bloğu.
2019 yılı başında Guaido Ulusal Meclis Başkanı oldu. 13 Ocak’ta kısa süreliğine gözaltına alındı. Bu gözaltı üzerindeki şaibe hala devam ediyor ve bu olay her iki tarafça kendi lehine yorumlandı.
Guaido 23 Ocak’ta yaptığı konuşmayla Ulusal Meclis Başkanlığının yanı sıra, Geçici Devlet Başkanı olduğunu duyurdu. Maduro’ya karşı muhalif partileri destekleyen ABD Guaido’yu Devlet Başkanı olarak tanıdı.
Tepkilerin esas kaynağı ise, ABD’nin Guaido’yu devlet başkanı olarak tanıması oldu.
Anti kapitalist olmadan anti emperyalist olmak…
Venezuela’da Guaido’nun kendini geçici başkan ilan etmesi ve bunu ABD’nin derhal desteklemesi, sosyalist solda haklı olarak büyük infial yarattı: Anti emperyalizm beyanatları peşpeşe geliyor. Kuşkusuz birçoğu yerinde olan açıklamalar. Ancak Maduro’nun yarattığı sefalete, kapitalizme bugüne kadar tek kelime etmeksizin sadece “Yankee Go Home” (Amerika defol) nakaratını tekrarlamak, Venezüelalı yoksullar için ne anlamı olabilir?
‘Maduro’yu değil halkı destekliyoruz’ açıklamaları da, sembolik anlam taşıyor. Arada ABD olmasa, Maduro ve Guaido arasında kolayca taraf tutmaya yeltenmek, ulusalcılar dışında devrimci Marksist bir tutum olmayacaktır.
Sadece anti emperyalist olmanın ulusalcı burjuvazisinin bir bölüğüne destek vermekten başka bir siyasi değer taşımadığını düşünüyoruz. Nitekim, Türk solunun büyükçe kesimi kapitalizme ses çıkartmaksızın emperyalizmi protesto eden bir geleneğin takipçisidir.
Yüksek katlarda siyaset yapınca, işler karma karışık oluyor. Çünkü bu siyasetin eksenini belirleyen temel çelişki bağımsızlık, emperyalizm, demokrasi, halk gibi ‘sıfatsız’ siyasi özneler olmakta. Bu sıfatsız özne yığını, aynı zamanda gericilik döneminde sosyalistlerin de terimleri olmaktadır. Reel politika yapmak adına gericilik dönemlerinde kolayca bu ‘sıfatsız’ kavramlara başvurulmaktadır. Sosyalistlerin önemli bir kısmı bu kavramlarla düşünmektedir. Oysa bu kavramlarda sınıf yoktur.
Oysa ki, hem Erdoğan ve Maduro hem de ABD emperyalizmi işçi sınıfının parçalanmış, morali bozulmuş ve gerilediği koşullarda karşımıza çıkan büyük kapitalist/emperyalist siyasi kuvvetlerdir. Kuşkusuz eşit kuvvetler değiller ve emperyalizmin bir ülkeye müdahalesi karşısında ikirciksiz biçimde karşı durmak gerekli.
Emperyalizme karşı durmak ile o ülkenin mevcut yönetici bloğuna siyasi destek vermek arasında eğer bir fark konulmazsa, o vakit bağımsız duruş yerle bir olur. Siyasi duruşumuzun dayanacağı zemin toplumsal süreci, sınıfsal olanı ayırt etmeyi öğrenmemizi gerektiriyor.
Venezuela ve Türkiye işçi sınıfı “etiketler ve bayraklar” arasından geçerek toplumsal süreci ayırt etmeyi öğrenebilirse, Maduro ve Erdoğan’ın anti emperyalizm seviyesini ölçme imkanına da sahip olacaktır. Bunlar gerçek anti emperyalistler değiller, ülkelerinin sermaye sınıfları adına iktidardalar.
Venezuela’daki iç çatışmanın tarafları, emekçi sınıfların çıkarlarını temsil eden siyasal kuvvetler değiller. Onlar, en alttakiler dışındaki sınıf ve katmanların siyasi temsilcileridir ve ülkenin muazzam petrol ve gaz zenginliklerini pazarlama yarışında boy ölçüşüyorlar.
Devrimci sosyalizm için belirleyici olan karşımızdakilerin ‘tekil’ özellikleri, kullandıkları ‘etiket’ ya da ‘bayrak’ değil, eşyanın “toplumsal karakteri”dir. Mevcut durumda Venezuela’nın toplumsal karakterini değiştirecek hareket iktidardaki Maduro değil. Maduro’nun liderliği değil.
Venezuela’nın toplumsal temellerini, karakterini değiştirecek olan şu sıralar Maduro ve Guaido arasında bölünmüş olan işçilerin, yoksulların kendi kapitalistlerine ve emperyalizme karşı yeni sınıf ayrımları yaratmayacak bir siyaset ve ekonomi politikası için mücadeleyi inşa etmeleridir.
Ne Guaido ne Maduro ne de sadece Yankee Go Home!
Venezuela işçilerinin, işsizlerinin, yoksul köylülerinin büyük sermayeye ve emperyalizmin müdahalesine karşı birleşik mücadelesi.