Şafak sökmek, gün ağarmak üzereydi. Gölgeler düşüyordu kıyıya belli belirsiz.
Piraye gözlerinde yağmur bulutları, uzaklara bakıyordu. Üstü kül tutmuş bir matemden çıkıp geldiğini, söylemişlerdi. Yüzünde serin, tuzlu gözyaşı ıslağına karışan bir yalnızlık vardı.
Hayatı geri saramayacaklarını biliyorlardı aslında.
Şimdi düşünüyorum da, sahi kimdi Piraye; ya Mısra? Geriye bırakılan izlerden hangi ipuçlarına erişebilirlerdi? Yalnızlıkla, cevapsız kalmış nice sorularla sırlanan hayatlardan yılkıya bırakıldıkları, doğru muydu? O mezarlıkta ne işleri vardı?
Tiyatro A.H.E.N.K yapımı, Ersin Doğan’ın yazdığı, Selena Demirli Doğan’ın yönettiği, müzik tasarımını Coşkun Yaşar, ışık ve sahne tasarımlarını Zafer Metin, kostüm tasarımını Sefa Eraslan’ın üstlendiği “Şairler Mezarlığı”nda Dilek Uluer ve Selena Demirli Doğan ‘Piraye’, ‘Mısra’ karakterlerine hayat vermişler. Ayrıca eserin yaratıcı kadrosunda, Kübra Karatepe, Taylan Yılmaz, Akif Fentçi, Cemre Naz Gözütok yer almakta.
Diyelim ki, ölümün ötesinde, varlığın ve yokluğun iç içe geçtiği bir yerde, Mısra ve Piraye adlı iki ruh buluşmuştu.
Çocuklarını yeryüzünde bırakmanın acısını taşıyan bir anne olan Piraye ve hayat yolculuğu başlamadan Balat kıyısına defnedilmiş bir bebek: Mısra…
İki ruhun belirsizlik ve yalnızlık içinde, acı ve merakın birleştiği bir uzak evrende, zamansız ve mekânsız buluşması. Aslında her ikisi de düş yorgunuydu. Yüreklerinde alazlanıp duran özlemler vardı. Farkında değillerdi belki, ama adsız, sansız, kimsesizdiler en çok. Ağır kırılmalar yaşamışlardı. Kanayan, ufunet bağlamış, açık bir yara gibiydiler. Oysa ilk ve son söz hep hayatındı.
“Anıları olmayan bir kelebeğim ben. Hiç görmediğim sokakların ‘belki’ çiçeğiyim.”
Ersin Doğan “Mahrumiyet Oteli” , “Uyanma Vakti” romanlarının ardından, “Şairler Mezarlığı” ile bu defa oyun yazarı olarak karşımıza çıkıyor.
Ersin Doğan’a “Şairler Mezarlığı”nda buluşan Piraye ve Mısra’yı sordum.
Sahi kimdi onlar? Yitik ruhlar, peşimizi bırakmayan hayaletler mi?
İşte, Ersin Doğan’ın yanıtı :
“Piraye ve Mısra gerçekte biziz, ikisinde de hem bizden hem de bizden olmayan dertler, kaygılar, heyecanlar ve hayata dair umutlar var. Bilinenin yanında bilinmeyenle büyük bir harmanlanma hâli var, o sebeple Piraye de Mısra da direkt olarak belirli insanları değil belirli duyguları, umutları, heyecanları, sorguları ve daha önce hiç sorgulanmayanları temsil ediyor.
Bu oyunun hangi duygularla çıktığına gelirsek benim yazmış olduğum iki romandan sonra üslubumu şiirsel bulanlar ve özellikle sosyal medya hesaplarımda paylaştığım şiirleri okuyanlar, bir şiir kitabı çıkarmam yönünde görüşler paylaşıyorlardı; ama bütün bu görüşlere rağmen şunu da çok iyi biliyordum ki Türkiye’deki yayınevleri konulara kâr odaklı bakıyor ve şiir kitapları basmak istemiyordu. Hâl böyleyken tiyatro oyunu yazmak için kaleme sarıldığımda içimde bu konuya dair oluşan sitemleri oyunlaştırmak istedim ve direk şu düşünceyle hayata geçirdim: ‘Bu ülkede şairlerin şiir kitabı olamaz, olsa olsa mezarlığı olur; o mezarlıkta da tek başlarına olurlar.’ ve sonrasında ‘Şairler Mezarlığı’ isimli tiyatro oyunum önce ismi sonra da cismiyle can buldu.”
2024-2025 Tiyatro Sezonu’nun başlamasına sayılı günler kaldı. “Bayanlar Baylar Dario Moreno”, “Kanlı Nigar”, “Kaktüs Çiçeği”, “Karantina’lı Despina”, “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım” başta olmak üzere “Şairler Mezarlığı” da heyecanla beklediğim oyunlar arasında.
Hep dediğim gibi, sezonları çok, alkışları bol olsun.