Praksis dergisinin 1 Ocak 2025’te yayınlanacak olan 67’nci sayısı için çağrı metni yayımlandı. Sayı editörlüğünü Nevra Akdemir ve Melek Zorlu’nun üstlendiği sayının konusu “Otoriterleşme ve piyasalaşmanın kıskacında akademi” olarak belirlendi.
Derginin 67’nci sayısında üniversitelerde toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinden ifade özgürlüğüne; proje bazlı akademik üretimden mücadele alanı olarak akademiye birçok farklı konu tartışmaya açılması hedefleniyor. Sayının çağrı metni şöyle:
“Bir yanda otoriterleşen siyasal rejimler altında hakikat değersizleşirken; diğer yanda piyasalaşma sürecinde parçalanarak projelerle yürüyen akademik işler, akademisyenleri güvencesiz çalışanlar grubu içinde özel bir kategoriye sokuyor ve üniversiteyi de sermaye birikimine içkin biçimde yeniden hizalıyor. Üniversite, bugün, hem fikir ve kurum olarak bir kriz tartışmasının ortasındadır. Bu sayıda, çok boyutlu bir üniversite tartışması ortaya koymayı hedefliyoruz. Neoliberal politikaların etkisi ve kamusal eğitimin çöküşü ile özerk bir kurum olarak üniversitenin mümkün olup olmadığı sorunsalı başlıca odak noktaları olacaktır.
Üniversitelerin tarihsel olarak Avrupa merkezli ve sert cinsiyetli inşasına içkin olarak, akademisyenlik de meritokrasi miti ve kendi ödülü olarak çalışma mitiyle şekillenmiştir. Sermaye için ya da toplumsal sorumluluk ile bilgi üretmek geriliminde üretilen bilginin değeri ünvanlarla belirlenirken; bu, muazzam emek harcamayı gerektiren ve angaryaların da normalleştiği bir çalışma ilişkisidir. Bugünse piyasalaşmanın getirdiği güvensiz çalışma formları ve son derece rekabetçi çalışma ilişkileri, cinsiyetçi olduğu gibi egemen yapıya uygun pek çok dışlama biçimlerini de yeniden üretiyor. Üniversiteler dünyanın her yerinde beyaz, yaşlı ve çoğu kez yine yüksek gelirli ailelerden gelen erkeklerin kapı bekçisi olduğu, azınlıkların ve kuirlerin demokrasi vitrini olarak işlevsel oldukları sürece yer alabildikleri; kadınların, tarihsel olarak ezilen toplulukların ve yoksul ailelerden gelenlerin akademinin gölgeli alanlarına itildiği yerler arasında. Dahası, üniversiteler piyasalaşma dinamiklerine rağmen hala orta çağ köklerine uygun şekilde hiyerarşik yapılanmasını ve neredeyse dinsel denilebilecek kulübe kabul
ritüellerini de koruyor.
Avrupa ve Amerikan üniversitelerinde çok daha yaygın olmak üzere, akademik alanın bu derece piyasalaşmış olması, üniversitelerdeki çalışma rejimini güvencesizleştirdikçe ve üniversiteleri işleyişini daha fazla üçüncül fonlara dayandırdıkça, akademik üretimin işlevini de etik ve sorumluluk açısından nereye oturacağına dair büyük bir tartışma doğuyor. Bunların yanı sıra üniversitelerin resmi ideolojinin üretim merkezi olup olmadığı, otoriter rejimlerin politik tercihleri karşısında ifade özgürlüklerini savunup savunmadığı ve bilimsel üretimi şekillendirmeye çalışan sermaye ve devlet karşısında özerklik, etik ve toplumsal sorumluluğa sahip çıkıp çıkmadığı da kurumsal olarak üniversitelerin ve politik özneler olarak akademisyenlerin üzerinde gerilim kaynağıdır. Bugün, üniversite özerklik akademiye yönelik baskılar, yalnız Türkiye’de değil ABD, İsrail ve Almanya’da örneğini gördüğümüz, akademisyenlerin çağrılarına yönelik sansür ve baskılar olarak da ortaya dökülüyor.
Bu sayıda dünya ve Türkiye üniversitelerine yönelik olarak, tartışmak istediklerimizi şöyle toparlarsak: merkez taşra üniversiteleri ayrışması; kültür savaşının bir akademi cephesi; üniversitelerde toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri; toplumsal sorunların anaakımlaşma çelişkisi; piyasalaşma ve otoriterleşme kıskacında ifade özgürlüğü sınırlanırken üniversitenin dönüşümü; sermaye ve anlam üretiminde üniversiteler; şirketleşen üniversiteler veya proje bazlı akademik üretimin güvencesizleştirdiği akademik emek gücü ve değersizleştirdiği
akademi; daha geniş olarak entelektüel emeğin niteliği, zihinsel emeğin niteliğinde dönüşüm tartışmaları; sermayeye bilgi üretmek ile savaş teknolojilerinin sorumluluğu, potansiyel işsizler olarak üniversite öğrencileri, özel üniversitelerde çalışma ilişkileri ve güvencesizlik; meritokrasi miti ve kendine çalışma miti ile akademik işlerde sömürüyü normalleştirmesi; resmi ideolojinin üretimi ve hakikat üretme sorumluluğu; alternatif akademiler ve dayanışma, akademi geleneğinde savunulabilir olanlar ve olmayanlar, mücadeleleri nesneleştiren akademi karşısında mücadele alanı olarak akademi, uzaktan eğitim ve dijital eğitim metotları ile üniversitenin imkanları ve sınırlarının yanı sıra; üniversiteler ve özerklik.”
Yazı önerileri ve özetler için 15 Mayıs 2024 tarihi belirlenirken yazıların son teslim tarihi 1 Ağustos 2024 olarak duyuruldu.