Zülfü Livaneli’nin 1978 tarihli albümü “Nazım Türküsü” yeniden plak formatında yayınlandı. Albüm hem çıktığı yıllarda büyük yankı uyandırmış hem de aradan geçen zamana rağmen etkinliğini sürdürmüş olması özelliğiyle, müziğimizin kilometre taşlarından, önemli dönemeçlerinden birisi olarak görülüyor.
Kendi anadilinde ilk kez bütünüyle Nazım Hikmet şiirlerinin bestelerinden oluşan bir albüm yayımlanıyor ve bu şiirler büyük halk kitlelerine müzik yoluyla iletiliyordu.
1970’ler Türkiye’sinde neredeyse tabu olan Nazım Hikmet’in, ‘Karlı Kayın Ormanı’ adlı hasret şiirinden yapılan şarkı, TRT sansürünü delerek ekranlarda seslendirildi ve TRT Radyosu’nda dinleyicilerden en çok istek alan parça oldu. Nazım Türküsü albümü, 1978 ve 1979 yıllarında 51 hafta liste başı olarak kaldı.
Bu albümle, Türkiye’yi 10 yıllar boyu etkileyecek ve kuşaktan kuşağa aktarılacak olan ‘Karlı Kayın Ormanı’, ‘Hoşgeldin Bebek’, ‘Kız Çocuğu’, ‘Memetçik Memet’, ‘Hoşça Kal Kardeşim Deniz’ gibi şarkılar ilk kez duyuluyor ve milyonlarca dinleyici Nazım şiirinde buluşuyordu.
Bu besteler daha sonra Ankara Hipodromu’nda yarım milyon kişinin hep bir ağızdan söylediği marşlara dönüşecek ve Maria Faranduri, Joan Baez, Maria Del Mar Bonet, Yoriko, Liesbeth List , Sarah Alexander gibi ünlü şarkıcılar tarafından dünyanın pek çok ülkesinde ve birçok dilde söylenerek yaygınlaşacaktı.
Nazım Türküsü’nün yayımlandığı yıllarda Türkiye, sağ-sol kavgasının en acımasız ve en kanlı bataklığına gömülmüştü. Suikastler birbirini izliyor, kahveler taranıyor, aydınlar öldürülüyordu ve ülke bir kan tutmasına uğramışcasına dehşet içindeydi.
Bu sert ortamda çıkan Nazım Türküsü albümü ise hem seçilen şiirler, hem beste, hem de yorum biçimiyle, sokaktaki şiddetle hiç bağdaşmayan, aydınlık, saf, masum bir iyimserliği yansıtır.
Albümün müzikal yapısına bir saydamlık egemendir sanki. Çok sık kullanılan cura sesi, yaylı sazların üstünde bir mutluluk çanı gibi tınlamaktadır. Bu anlatımıyla Nazım Türküsü; şiddetten bıkmış, barış dolu bir dünyayı ve kardeşliği özleyen Livaneli’nin insanları umuda ve ‘mutluluğun resmini’ yapmaya çağırması olarak yorumlanabilir.
Nazım Türküsü Türkiye’nin masumiyet çağının sesidir.
Nazım’ı yorumlamak
Yıllarca, Nazım’ın şiirlerini ezgilemeye çalıştım. Karşılaştığım hep bir başarısızlıklar zinciriydi. Bir türlü sözle ezgi kaynaşmıyor, zorlama kalıyor, müzik söze göre uzatılıyordu. Derken bütün bu çalışmaları atıp Nazım’ın şiirlerinde, hem divan şiiri, hem Batı şiiri, hem de Anadolu halk edebiyatı etkili olmuştu. Bu yoğun estetik bileşimi, saza bağlı bir halk müziğiyle yorumlamaya çalıştıkça başarısızlık kesin oluyordu. Çünkü Nazım halk ozanı değildi. Veysel formunda yazmamıştı ki onun müziğiyle söylenebilsin. Bu şiirlere uyacak müzik yapısı, halk müziğinden, Batı müziğinden ve divan müziğinden esintiler taşımak zorundaydı. Tam bu sırada Atina’dan bir telefon aldım. Yıllarca Theodorakis’le çalışmış olan Yunanlı şarkıcı Maria Farandouri Nazım’dan yapılmış şarkılar okuyacaktı ve ezgiler konusunda benimle çalışmak istiyordu. Bu büyük sanatçıdan gelen istek işi hızlandırdı ve yeni bir müzik anlayışıyla çalışmaya başladım. Sonunda elinizdeki plağın ezgileri ortaya çıktı.
Zülfü Livaneli 1978
Abidin Dino ‘Nazım Türküsü’ ile ilgili Zülfü Livaneli’ye gönderdiği 7 Kasım 1978 tarihli mektuptan.
Yeni türkülerin, Güzin’in deyimi ile ‘yeni bir aşama Türk müziğinde’. Sarıyor insanı orkestranın katkısı. Duygulu, ölçülü, sarsıcı sesler getirdin bize. … ‘Sen mutluluğun resmini yapabilir misin?’ sorusuna karşılığım: ‘Ben daha yapamadım Nazım, belki daha zamanı değil,’ olacak ama ‘Zülfü türküsünde mutluluğu ha yakaladı, ha yakalayacak’ bence. Gerçekten mutlanıyor insan, güçleniyor, yaşamının tadına varıyor. Sağol, varol. Plağın son sözünü ne güzel yazmışsın, pırıl pırıl sözlerle, düşüncelerle. Son haftaların çirkefi içinde rahat bir nefes. Acayip şey; kimi Nazım’ı tanımış da ondan hiç bir şey anlamamış, kimi de –senin gibi- onun tanımadan tam anlamış.