Benim ATALARIM 1492’de İspanya ve Portekiz‘den geldiler. Bense bu güzel topraklarda doğdum ve burada öleceğim.
Babam bu ülkeyi çok sevmesine rağmen 1957’de ani bir kararla İsrail’e gitmeye karar vermişti.
1955 yılının karanlık günlerinden birisi olarak 6/7 Eylül olaylarından sonra “Burada çocuk büyütülmez!” demişti. İsrail’e göç ettik, ilk çocukluk yıllarımı orada geçirdim. Sonraki yazılarımda sizlere İsrail’deki yaşamımıza ait hatıraları, oradaki yemek alışkanlıklarını, geleneklerini de aktaracağım ama bu yazıda size, İsrail’den tekrar İstanbul’a dönünce başlayan yeni hayatımızı, Büyükada’da geçen öteki çocukluk yıllarını anlatmak istiyorum.
12 yaşından itibaren çocukluğum Büyükada’da geçti. Nisanda başlayan ve 29 Ekim arasına dağılan süre boyunca okula adadan gider gelirdik.
İşte o ilk gün; iskeleden vapur, vapurla İstanbul…
Annem okula kadar nasıl gidip geleceğimi sıkı sıkı anlatmış ve cebime para koymuştu.
Tek başıma yaptığım ilk vapur yolculuğu benim için oldukça korkutucu oldu.
O zamanlar lüks mevki, birinci mevki, ikinci mevki ve bodrum olarak dört bölüme ayrılan Şehir Hatları’nın vapurları çok şıktı; yüzen birer saray sanki…
Biz o dönemlerde adaya henüz yeni geldiğimizden olacak, vapurda hiç kimseyi tanımıyordum. Yabancı bir dünyaydı sanki; bir yandan Türkçeyi de çok iyi anlamıyordum.
Bilet satın almak için gişeye gittiğimde çocuk aklımla düşünüp hata yaptım: ¨2¨ sayısının birden büyük olması nedeniyle oranın daha konforlu olduğunu düşünmüş olmalıyım ve 2. mevkiden bilet aldım, vapura bindim. Herhalde burası olsa gerek, diye daha düzgün görünen 1. mevkide gözüme kestirdiğim bir cam kenarına oturdum. Vapur yola koyulduktan sonra herkesin biletini kontrol ede ede yanıma gelen biletçinin, benim biletimi eline aldığında bakışı değişti; bir bilete baktı bir de bana…
Bir dakika sonra fena halde azarlanmış bir şekilde oradan kovulmuştum ve ikinci mevkideydim; ağlıyordum.
Biletçi birinci ve ikinci mevkiyi ayıran demir kapıları ardımdan kapattığı andan beri krize yakalanmış gibi ağlıyordum. Öyle çok ağlamışım ki yolcular kaptana haber vermişler.
Kaptan görevli tayfa ile beni Süvari Köşküne çağırdı; benim korkum daha da arttı mı!
Mutlaka başım beladaydı ve ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Beklediğim gibi olmadı, kaptan hikâyemi dinleyince çok güldü, beni bir güzel yatıştırdı, gönlümü aldı. Yiyecek ikram ettiğini hatırlıyorum. Bir dahaki sefere 1. mevki bileti almamı tembih etti, hatta adaya vardığımızda da merdivenlerden beni kendisi indirmişti. Zira ben hâlâ o kadar korkuyordum ki, büyük bir hata yaptığımı ve beni hiç bırakmayacaklarını düşünüyordum.
Ada’da geçen senelerim bir âlem vakitlerdi:
Çocukluğumda adada arkadaşlarımla din, dil, ırk nedir bilmezdik. Müslüman arkadaşlarımla tekne orucunu tutardım, Hristiyan arkadaşlarımla yumurta boyardım, Yahudi arkadaşlarımla Hamursuz Bayramı’nda beraber olurduk, bunları yeri geldikçe size anlatacağım.
Çocukluğumda ada Mart ayında mimozalar ile sarıya dönerdi; şimdi aynı sarıyı koydunsa bul.
Nisan ayında güllerin kokusu Mayıs, Haziran aylarında ise hanımeli ve yaseminlerin kokusu muhteşemdir. Temmuzda çocuklar vapurlara çıkar, çam ağaçlarının iğnelerine yaseminleri takıp sonra da onları bir patlıcan üzerine koyup satarlardı.
Artık mimozaları toplayıp satmak için girilmedik bahçe, koparılmayan dal kalmaz ama yine de nasıl geriye kalmışsa kalan mimozalar dallarında kurur bütün ada mis gibi kokardı.
Elbirliğiyle bütün güzellikleri yok ediyoruz!
Şimdi de o eskinin güzel adasından geriye pek bir şey kalmadı.
Cuma akşamları bizim için bütün ailenin beraber yemek yiyeceği kutsal bir akşamdır, hep beraber toplanır harika sohbetler edilir ve babam bir hafız gibi bize çok şey öğretirdi.
Nur içinde yatsın…
O dönemler evde fırın olmadığı için bütün ev hanımları cuma sabahından yemekler hazırlar, ıspanaklı gül böreği, patatesli kuzu budu gibi pek çok şeyi hazırlardı.
Bu yemekleri fırına götürmek benim görevimdi.
Adadaki fırıncı herkesin tepsisini ayrı ayrı tanır, herkese ne zaman geleceğini söylerdi.
Üç saat içinde bütün o yemekleri hazırlayan anneannem, ardından bir de patlıcanlı börek (Borekitas de berencena) ve kaşarlı patatesli börek (Borekitas de keso i patata) yapar ve sonrasında, “Haydi Reca, bir daha fırına!”
Dikkat ettiniz mi, Ladino-Yahudi/İspanyol dilimizde Borekitas ne kadar Börek demeye benziyor; biz aynı dili konuşuyoruz aslında…
Borekitas’lar Sefarad mutfağının olmazsa olmazıdır; atıştırmalıktır, kahvaltılıktır, ikramlıktır, işe giden evin babalarına ve kocalarına yolluktur. Onsuz Sefarad’ı anlatamazsınız.
Borekitas’la bitmez ve bu kadarla kalmaz; Büyükada’ya dair anlatacak daha o kadar çok şey var ki!
Patlıcanlı Börek
(Borekitas de Berencena)
Malzemeler:
- 3/4 su bardağı ayçiçek yağı
- 1/4 su bardağı eritilmiş margarin
- 3/4 su bardağı rendelenmiş eski kaşar veya İzmir tulumu
- 1/3 su bardağı ılık su
- 1 çay kaşığı tuz
- Alabildiği kadar un (kulak memesi ayarında)
İç Malzemesi:
- 2 adet bostan patlıcanı
- 1,5 su bardağı eski kaşar veya İzmir tulum
- 2 yumurta
- Üzerleri için rendelenmiş kaşar
- 15-20 ADET
Tarifi:
Patlıcanları közledikten sonra ayıklayın, yıkayın ve iyice tel süzgeçte süzün. Bir tahta kaşık yardımı ile ufak parçalara böldüğünüz patlıcanlara eski kaşar ve yumurtayı ekleyin.
Bir cam kaba sırasıyla koyduğunuz hamur malzemesini tahta kaşıkla karıştırdıktan sonra elinizde kulak memesi kıvamına gelene kadar yoğurun. Hamurdan koparacağınız yumurta büyüklüğünde parçaları temiz bir zeminde merdane veya avuç içi yardımıyla açın.
Açtığınız hamurun içine patlıcanlı harçtan koyun ve bir kalıp yardımıyla ay şeklinde kesin.
Yağlı kağıt koyduğunuz tepsiye hazırladığınız börekleri dizdikten sonra üzerlerine yumurta sarısı sürün ve rendelenmiş kaşarı ekleyin.
170/180°’ye ısıtılmış fırında üstü kızarana kadar pişirin, orta sıcaklıkta servis edin.
Peynirli Patatesli Börek (Borekitas de keso i patata)
Malzemeler:
- 3/4 su bardağı ayçiçek yağı
- 1/4 su bardağı eritilmiş margarin
- 3/4 su bardağı rendelenmiş eski kaşar veya İzmir tulumu
- 1/3 su bardağı ılık su
- 1 çay kaşığı un
- Alabildiği kadar un (kulak memesi ayarında)
İç Malzemesi:
- 2 patates (haşlanmış)
- 1 su bardağı eski kaşar veya İzmir tulumu
- 2 yumurta
- 1 çay kaşığı karabiber
- 1 çay kaşığı tuz
- 15-20 kişilik
Tarifi:
Patatesleri haşlayın. Haşlandıktan sonra çatal ile püre olacak şekilde ezin. Eski kaşar ve yumurtayı ekleyin.
Bir cam kaba sırasıyla koyduğunuz hamur malzemesini tahta kaşıkla karıştırdıktan sonra elinizde kulak memesi kıvamına gelene kadar yoğurun.
Hamurdan koparacağınız yumurta büyüklüğünde parçaları temiz bir zeminde merdane veya avuç içi yardımıyla açın.
Açtığınız hamurun içine patatesli peynirli harçtan koyun ve bir kalıp yardımıyla ay şeklinde kesin.
Yağlı kağıt koyduğunuz tepsiye hazırladığınız börekleri dizdikten sonra üzerlerine yumurta sarısı sürün ve rendelenmiş kaşarı ekleyin.
170/180°’ye kadar ısıtılmış fırında üstü kızarana kadar pişirin orta sıcaklıkta servis edin.