Kıvılcımlı’nın yazar olarak adının verilip, “Dine ve Politikaya Dair Yazılar” başlığı ile Ekim 2023’de yayınlanan çalışmayla ilgili olarak, yaptığım incelemeleri, çekincelerimi de içerecek şekilde aşağıdaki satırlarda toparlamaya çalıştım. Kitap, Bilim ve Gelecek Kitaplığınca yayınlanmış, çeviren ve yayına hazırlayanlar Ömür Yazıcı Özdemir ve Güney Çeğin.
Metinler için sırasıyla yazalım.
Metinlerin çevirisi konusunda.
Metinlerin çevirisine daha doğru deyişle eski yazıdan, Osmanlı Türkçesinden (Osmanlı alfabesinden, arap-fars karışımı bir alfabeden) yeni yazıya (Latin harflerine) aktarımı (transkripsiyonu) konusunda yazılabilecekler. Önce Çevirmenlerin “çeviriye önsöz ya da bir serzeniş” başlıklı yazılarından alıntılayalım.
“11 metni meydana getiren toplam 138 sayfadan 93’ü Osmanlı Türkçesi, 45’i Latin harfleriyle yazılmıştır…..Bu metinlerin Latin harflerine transkripsiyonu tarafımızca yapıldı.”[1] Yani 93 sayfa çevrilmiş!
Metinler kitap olarak Ekim 2023’de yayınlanmadan önce, kitapta “İnsanın ilahlaştırılma proseleri” başlığı ile yayınlanmış olan metin[2] “İnsanın ilahlaştırılma prosesleri: İskender ve Atila örnekleri” başlığı ile, Bilim ve Gelecek Dergisinin Eylül 2023 sayısında yayınlanmıştı.[3] Dergideki yazıyı inceledikten sonra hem metnin orijinalleri hakkında doğru bilgiyi vermek hem de basit çeviri hatalarından çok daha önemli olan, ciddi anlam yanlışlıkları içeren Kıvılcımlı’nın tarih tezi çalışmasına zıt anlamlara yol açacak hataları düzeltmek amacıyla, 25 Eylül tarihli, “İnsanın Allahlaşma Proseleri”[4] başlıklı yazıyı kaleme aldım ve hem Kıvılcımlı Okumaları sitesinde yayınlandı hem de Yayıncı olarak Bilim ve Gelecek Dergisi ile paylaşıldı. Yazıda da belirttiğim gibi, tüm metni inceledikten sonra hem içerik hem kaynak konusunda görüşlerimi uyarılarımı yazdım. Ayrıca yaptığım çeviri incelemesi, sadece ilk sayfanın çevirisi üzerineydi. İlgili bölümü alıntılayalım.
“Son birkaç söz de yazının Türkçeye transkripsiyonu (eski türkçeden, latin alfabesine-türkçeye aktarımı) üzerine, tabii ki burada satır satır tüm metne bakmayacağım konumuz bu değil, sadece bir iki örnekle verilecek. Böylece bir kez daha, ilk kez ben yaptım oldu rahatlığıyla Kıvılcımlı’nın yazdıklarını nasıl anlaşılmaz kıldığını, nasıl anlam bozukluğuna yol açtığını göreceğiz. Örnekler, sadece ilk sayfadan. Devam sayfalarını isteyen inceleyebilir.
1-Orijinal metinde yazının başlığı: İnsanın Allahlaşma Proseleri
Dergideki yazı başlığı: “İnsanın ilahlaştırılma prosesleri İskender ve Atila örnekleri”
2-Orijinal metinde yazının hemen başlarında: Çevre barbarlar kentleşerek ulaştıkları yukarı barbarlığın sonunda..
Dergideki yazıda aynı yer için: “Çevre barbar kentleşmeyerek ulaştıkları yukarı barbarlıktan sonra…”
3- Orijinal metinde hemen devamında: … fatih durumunu temsil eden başbuğ..
Dergideki yazıda aynı yer için: “…fatih torununu temsil eden başbuğ..”
4- Orijinal metinde sayfanın son paragrafı: Tarihin birinci Sümer orijinal medeniyetinden sonra: Medeniyetin çevrelerinde “kent” kolonileştirmeleriyle yayılışları az çok “barışçıl içe işleyiş: muslihane hulul” gibi gözüktüğünden az göze çarpar. Hiçbir vakit, tarihsel devrimler gibi bir avuç barbarın muazzam bir medeniyeti gürültüyle devirmesi kadar büyük haileler yaratmış sayılmaz. Onun için, bizim alışılmış mantığımıza göre medeniyeti hep ikinci tipte doğmuş sanırız.
Dergideki yazıda aynı yer için: “Tanrı’nın birinci Sümer orijinal medeniyetinden sonra: medeniyetin çevrelerinde “kent” kolonileştirmeleriyle yapılışları az çok “barışçıl içe işleyen. Musallahane hulul” gibi gözüktüğünden az göze çarpar. Hiçbir vakit, tarihsel devrimlerin bir avuç barbarın muazzam bir medeniyeti gürültülü devrimi kadar büyük haileler yaratmış sayılmaz. Onun için, bizim alışılmış manzaramıza göre medeniyeti hep ikinci tipte doğmuş sanırız.”
Kıvılcımlı tarafından yazıya verilmiş başlık, “İnsanın Allahlaşma Proseleri”, den “İnsanın ilahlaştırılma prosesleri İskender ve Atila örnekleri” oluvermiş. Anlam farklılığı vardır. (Ayrıca, Dergi kapağında “süreçleri” kullanılırken dergi sayfalarındaki başlıkta “prosesleri” olmuş, olabilir.)”
Düzeltme ve uyarı içeren ve Yayıncı ile de paylaştığım bu yazı cevapsız kaldı. Ne olumlu ne olumsuz. Kitap olarak yayınlandığında, sadece ve sadece bir sayfa için örnek olması için uyarılarımı temellendirmek için yaptığım çeviri incelemesi sonucu önerilen düzeltmelerin hepsinin yapıldığı görüldü (sadece başlıkta allahlaşma yerine ilahlaştırılma kullanmada ısrar edilmiş!) ve en azından düzgün bir sayfa çeviri kazandırıldı. Olay birkaç düzeltme değildir, mazur görülebilir çeviri hataları değildir, basit sözcük karışıklığı hiç değildir. Kıvılcımlı’ya yabancılıktır. Alıntıdan okunduğu gibi, Kıvılcımlı’nın anıt eseri, yaşamı boyunca üzerinde çalıştığı, antika tarihin üzerindeki peçeyi parçalayıp atan Tarih Tezi’nin en önemli en can alıcı noktasıdır. Kentleşerek-Kentleşmeyerek, Yukarı Barbarlık-Orta Barbarlık meselesi.
“Çevre barbar kentleşmeyerek ulaştıkları yukarı barbarlıktan sonra…”
Çevre barbarlar kentleşerek ulaştıkları yukarı barbarlığın sonunda…
Çeviren için basit bir hece fazlalığı gibi gözükebilecek bu durum, Kıvılcımlı’nın teorisine ne kadar uzak olunduğunun, hatta bihaber olunduğunun ilanıdır.
Sonuç olarak, incelenen 1 sayfada -önemi açısından düzeltmeden çok daha öte olan- bunlar çıktıysa ve çevirmenler veya yayıncı tarafından dikkate alınıp düzeltme yapıldıysa (her ne kadar, entellektüel olduğunu sanmanın kibri ile uyarı yapanı hiç anmasalar bile), kendi ifadeleri ile çevirdikleri geri kalan 92 sayfanın akıbeti, güvenilirliği konusunda ciddi sorular doğması hayatın normal akışında çok doğaldır.
Metinlerin kaynağı, orijinalleri konusunda.
Metinlerin kaynağı, orijinalleri konusuna gelince, herkes ayrı bir hikaye anlatıyor. Yayıncı, çevirmen ve diğer üçüncü kişiler. Ekim başında bir internet sitesinde, Yayıncıya metinlerin bir kısmının (Allah Önce Kadındı sayfaları) on yıla yakın bir zaman önce gönderildiği yazılıyor ve kaynağın Amsterdam’daki Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü IISH’daki Kıvılcımlı Arşivi olduğunu belirtiliyor. Daha sonra yayınlanan Kitap ta ise ne Yayıncı ne de Çevirmenler Kıvılcımlı Arşivinden-IISH’dan tek sözcükle bile bahsetmiyorlar, işi, ad konulmadan üçüncü şahıslara havale ederek gizemli-puslu bir hikaye yazılıyor. Tek kelimeyle net olarak, hiçbir ikircikliğe yer bırakmaksızın, adı geçen kitaptaki tüm yazıların-metinlerin orijinalleri IISH’da Kıvılcımlı Arşivi’ndedir. Kaynak bellidir. Yayınlanmış bir kitapta, orijinal metinlerin kaynağını, bu denli açık, net, doğru bilgiyi belirtmemek, yok saymak en hafif deyimle vurdumduymazlık+. Yanlıştır, haksızlıktır. Ayrıca sayfalarca metin (Çevirmenler, toplam 11 metin için 93 sayfa transkripsiyon yaptıklarını, kalan 45 sayfa yeni yazıyla toplam 138 sayfa olduğunu belirtmişler[5]) kullandığınız kaynağı yayıncılık etiği açısından belirtmek zorunluluktur. Yok saymak, başka başka hikayeler anlatmak, tarafların birbirinden bihaber olmalara yol açmak, kime ve neye yarar? Kıvılcımlı’nın teorik ve pratik mirasına yaramayacağı kesin.
Ayrıca adı geçen metinlerden sadece 1 tanesi için, metin Bilim Ve Gelecek Dergisinin Eylül 2023 sayısında “İnsanın İlahlaştırılma Prosesleri: İskender ve Atila Örnekleri” adıyla yayınlandığında, konu üzerine yazdığım 25 Eylül 2023 tarihli “Kıvılcımlı ve “İnsanın Allahlaşma Proseleri” Üzerine”[6] başlıklı yazıda metinlerin orijinalleri konusu net olarak açıklanmıştır oradan bakılabilir.
Kitaba verilen isim konusunda.
Editör diyemeyeceğimden Yayıncı (hiçbir editoryal-düzenleme katkı yapmadan sadece çeviriden gelen metni olduğu gibi yayınlamış) hiçbir etik kaygı gütmeden bir başlık koyarak ve yazan Dr.Hikmet Kıvılcımlı diye yazarak yayınlamış kitabı. “Dine ve Politikaya Dair Yazılar” olarak. Hangi gerekçeyle, hangi bilgilerle, hangi kaynaklarla, neye dayanılarak bu isim seçilmiş? Bu açıklanmalı idi. Tabii eğer bir açıklaması var ise. Bunu okuyucu olarak bilmek hakkımız ve ayrıca Kıvılcımlı’ya açıklanması da bir zorunluluktur.
Ortada “son derece titiz bir çalışmayla çeviren ve yayıma hazırlayan” yok. Yayıncının, “ciddiyetle okunup hakkıyla” tartışılabilmesi dileği içinse öncelikle ciddiyetle yayınlanması gerekir. “Neredeyse arkeolojik bir kazı titizliği” pek yok gibi. Metinlerin bir kısmı elinize 10 yıl önce geçmiş zaten. Kitap çıktıktan sonra kitap hazırlanma süreciyle ilgili etrafta yazılanlardan öğrendiğimize ve Yayıncı olarak sizin de kabul ettiğinize göre.
Cennet başlıklı metinler konusunda.
Çevirmenler ve Yayına hazırlayanlarca, “çeviriye önsöz ya da bir serzeniş” başlığında, metinler hakkında bilgi verilirken şöyle denmiş, toplam 26 sayfa daktilo metin olduğu belirtilerek “Daktilo edilmiş tamamı cennet hususundaki el yazmalarıdır.” Ve devamında eklenmiş, “Öte yandan daktilo edilmiş metinlerin herhangi bir kitapta yayınlanmamış olması sebebiyle kitaba dahil edilmeleri uygun bulunmuştur.” [7]
Ortada tuhaf bir durum var. Elimizde bir kitap var, çeşitli metinlerden derlenmiş, -11 adet olduğu yazılmış- bir ad verilmiş, yazar olarak Kıvılcımlı denmiş. Yayıncı var, Bilim ve Gelecek. Çeviren ve yayına hazırlayan iki kişi var. Ama hayret, bu kişiler hiç birbirlerinin yazdıklarını ya okumamışlar ya da dikkat etmemişler. Hatta ortada bir de serzenişi yazanların dipnotlarında verdikleri Tarih Yazıları başlıklı derleme kitap var. Cennet başlıklı yazılar daha önce yayınlanmıştır. Hem de yıllar boyunca birçok kez çeşitli Yayınevlerince. (Tarih Yazıları kitabında da vardır.) Hatta Bilim ve Gelecek dergisinde de yayınlanmış.
Yazı, Tarih Yazıları kitabında “Cennet Nedir?” başlığı ile yayınlanmış. [8] Yazının başına bir açıklayıcı not eklenmiş. “Tarih Bilimi Yayınları tarafından broşür biçiminde ilk defa yayınlanan “Cennet Nedir?” daha sonra Diyalektik Yayınlarınca yapılan bir derlemede de yer aldı. Bilim ve Gelecek Dergisi’nde de yayınlanmış olan bu yazıyı derlememize alırken, içinde geçen ayet metinlerini ve isimlerini düzelttik.” Kitapta alt başlıklar şöyle sıralanmış, Cennet Sözcüğü Nereden Gelir?, Cennet Nedir? Ve Cennetin Göğe Çıkışı. Zaten bu başlıklar ve tüm yazı Arşivde,[9] IISH’da bulunan, daktilo edilmiş, sayfaların aynısıdır. Çevirme yok, ilk yayınlanma yok, daha önce “yayınlanmamış daktilo sayfaları” hiç değil! Zaten aksini iddia eden, elimizdeki kitabın 2 adet çevirmeni dışında kimse yok. Ne yayıncı ki kendisi yıllar önce bu daktilo sayfalarını çoktan yayınlamış, ne 2 adet çevirmenin bizzat kendilerinin yazılarında -Serzenişte-belirttikleri kaynak -Tarih Yazıları-kitabı. Yayıncı ve referans aldıkları kaynaktan hiç habersizmişçesine, yazılmış demekten başka söylenecek bir şey yok bu Serzeniş için. Anlaşılır bir durum değil.
Serzenişi yazan çevirmenler, belki Bilim ve Gelecek dergisinin o sayısını görmemiş-okumamış olabilirler, dipnot olarak verdikleri Tarih Yazıları kitabını görmemiş-okumamış olabilirler, Kıvılcımlı eserlerine yabancı olabilirler, ama yazdıkları serzenişten bir sayfa (kitapta bir sayfa öncesinde açıklanmış) öncesini okumamış olabilirler mi? Hem de çeviren ve yayına hazırlayan olarak imzaladıkları bir kitabın. Geriye kalan tek seçenek, yayıncı ve çevirmen birbirlerini okumamışlar veya aksine görmüş ve okumuşlar ama birbirlerini ciddiye almamışlar Cennet metinleri ile ilgili olarak. Bu arada belirtelim kitapta s.49-74 arasında yayınlanmış Cennet metinleri, Tarih Yazıları kitabının s.201-225 arasında yayınlanan metinlerin aynısıdır.
Birbirlerini okumamak ilgili, belki yaşamın ironisi olacak, belki trajediden komediye olacak ama şunu eklemeden geçmeyelim. Ne de olsa ömrü at üstünde geçen göçebe, allahsız-kitapsız ataların torunlarıyız, gelenek-görenek bu, ama medeni dünyada soysuzlaşarak devam etmiş, kimse okumaz, kimse kimseyi okumaz, kimse kimseyi dinlemez. Kendi sesini dinler, kendi yazısını okur.
“Allah Önce Kadındı” metinleri konusunda.
Eylül 2016’da, Kıvılcımlı Okumaları sitesindeki, Kıvılcımlı’nın Allah Önce Kadındı çalışması hakkında bilgi verilmiş, orijinal sayfa örnekleri de paylaşılmış. Çalışmanın Kıvılcımlı’nın elyazısı ile olanların orijinallerinin IISH’da ulaşılabilir durumda olduğu belirtilmiş.[10] Orijinallerin İyi durumu-kötü durumu söz konusu değildir, sayfalar gayet okunabilir durumdadır, üzerinde hiçbir çalışma yapmayı gerektirmeyecek durumda Arşivdeki dosyadadır.
“Medeniyette Mısır mı Önce, Irak mı?” başlıklı metin[11] konusunda.
İlk kez yayınlandığı ve 3 sayfalık eski-türkçe bir metin olduğu yazılmış ve metin yeni yazıya, bu başlıkla aktarılmış. Ama görüyoruz ki, yazının içeriğinde ne başlık bir kez olsun geçiyor, nede başlığa yakın bir tanımlama. Yani yazıda, başlıkta sorularak açıklanması en azından değinilmesi beklenen konu yok. Metin ortada, boşlukta kalmış bir anlamda. Yayına hazırlayanlar için tuhaf görünmemiş anlaşılan, yoksa atılan bir başlık metinde hiç geçmiyorsa biraz düşünmek gerek. (Çevirip ve yayına hazırladıkları bu metni hiç okumadıkları olasılığını düşünmek bile istemiyoruz.) Ama bizce tuhaf ve hemen aklımıza gelen soru şu oluyor. Acaba bu 2-3 sayfalık metin başka metinlerin içerisinde olabilir mi? Konuyu tamamlamak açısından, acaba Kıvılcımlı’nın hangi çalışmasına dahil olabilir? Biraz külliyatı tarayınca ilk ip uçları çıkıyor. Olsa olsa Kıvılcımlı’nın “Eski Takvimler”[12] adlı yazısının giriş sayfalarıdır denilebilir. Yazının içeriğiyle örtüşen başlıkla metin tamamlanıyor. Konu zaten Mısır’ı Irak’tan daha eski kentleşme ve medeniyet sayıp-saymama meselesidir ve bu yazıda detaylıca açıklanır. Böylece başlık-içerik bütünlüğü sağlanır. Ayrıca Eski Takvimler yazısı, epey bir zaman önce Bilim ve Gelecek Dergisinde de, kitaptaki başlığa anlamca yakın bir başlıkla yayınlanmıştı. Irak Medeniyeti ana Mısır Medeniyeti yavru başlığı ile.
Yine bu metinle ilgili ufak bir hatırlatma. Metinde Çevirenin 194 nolu dipnotunda, Kıvılcımlı’nın “Eksantrisizm” kavramı ile ilgili olarak verilen açıklamanın kaynağını, daha detaylı araştıranlar için belirtelim. Kıvılcımlı’nın, 1935’de Marksizm Bibliyoteği Yayınlarından çıkardığı “Edebiyatı Cedide’nin Otopsisi” adlı eserinde bir bölüm ayrılarak verilmiştir.[13] Kıvılcımlı’nın eski Türkçe bir metnini yeni Türkçeye aktarırken, Çevirmenin kendisine yabancı gelen “eksantrisizm” kavramını açıklama çabası çok haklı olabilir. Kavram önemlidir, Kıvılcımlı neredeyse 100 yıla yakın bir zaman öncesinde yazdığı bir eserde detaylıca irdelemiştir. Ama Çeviren ve yayına hazırlayanlardan, bu çabayı gerçekleştirirken biraz daha detaylı araştırma, esas kaynağa ulaşma ve esas kaynağı belirtme, Kıvılcımlı eserlerine yabancılık değil biraz yakınlık beklenirdi. Aktarılanı ana kaynak ortadayken, aktarandan hemencecik alıntılama kolaycılığından ne zaman vazgeçilecek. (Ana kaynak ulaşılamaz ise tabii ki söylenecek söz yok) Belirtelim tekrara düşmek pahasına metinlerin orijinalleri IISH’dadır ve yeni Türkçeye aktarılmış hali Çevirmenlerin sorumluluğundadır.
“Kentin Kuruluşu” başlıklı metin[14] konusunda.
Metinle ilgili açıklama yapılırken 72 sayfa eski-yazıdan oluştuğu belirtilmiş ve hepsi yeni yazıya aktarılmış. 2016 sonunda, Kıvılcımlı Okumaları sitesindeki, Kıvılcımlı’nın Kent üzerine yazdığı bu metinler hakkında şöyle demişiz, orijinal sayfa örneklerini de paylaşarak “Kıvılcımlı’nın, Kent başlığı ile topladığı, orijinal eski türkçe el yazmalarının IISH’daki Arşivde(*) bulunduğu çalışması yaklaşık 180 sayfadır. Metinlerin hepsi, bazı ara başlıklar ve alıntılanan kaynakların bilgileri hariç, eski yazı el yazması biçimindedir. Türkçe olarak yazılmış bazı ara başlıklardan örnek olarak:
Kend Nedir?
Kent Nasıl Kurulur?
Kend Ekonomisi: Sosyal Varlık
Kend Anayasası: Sosyal Gelenek
Kend İdaresi: Sosyal Davranış
Kend Dini. Sosyal İnanç
Kend Niçin Kurulur?
Kıvılcımlı çalışmasında çoğunlukla “Kent” yerine “Kend” yazmıştır. Biz de ara başlıklarda aynı biçimde yazdık.
Biliyoruz ki, Kıvılcımlı’nın, sağlığında yayınladığı anıt eseri “Tarih Devrim Sosyalizm” kitabında Bölüm VI, “Kentten Medeniyete Geçiş” bölümünde Kent konusu incelenmiş, yukarıdaki ara başlıklara benzer ara başlıklarla. Elimizdeki eski yazı bu metinlerin Tarih Tezinin Kent konusuna kaynaklık eden ham metinler olduğu kuşkusuz olmakla birlikte, bu çalışmanın daha kapsamlı olarak konuyu incelediği düşünülmektedir.” [15]
Evet yıllar öncede belirtildiği gibi IISH’da bulunan orijinal metinler 180 sayfa civarındadır. (civarı deniyor çünkü toplam 180 sayfa ama arada belki not sayfaları olabilir diye) ve yukarıdaki ara başlıklar kullanılmıştır. Kent dosyasındaki ilk sayfa, 7. sayfa diye numaralanmış ve devam etmiş. 7.sayfa ile başlayan ve 8 diye devam eden metinler, elimizdeki kitabın 82-83 sayfalarına yani Kentin Kuruluşu başlığı verilerek yayınlanan metnin ilk sayfası olarak karşımıza çıkıyor. Arşivdeki orijinal metinler, bizzat Kıvılcımlı’nın numaralandırmasıyla (el yazması) 7 den başlayıp 63’e kadar gidiyor. Kitap da 7 den başlayıp 63 e kadar çevrilmiş. Bir örnek verirsek, kitap da 143.sayfa orijinallerde 61. Sayfaya karşılık geliyor. (Aynı şekilde 63, 146’ya karşılık geliyor.) Yalnızca ara başlıklar konmamış sanırım çevirmenlerin bir tercihi olarak denilebilir mi? Aşağıda göreceğiz. (Tabii çeviri konusunda bir şey söylenemez, metinlerin aktarımını yapmadan, biz sadece Kıvılcımlı’nın eski yazı el yazmalarında ara başlıklar, alıntılanan kaynaklar gibi latin harfleriyle yazılmış kısımları inceleyerek irdeliyoruz.) Konuya dönersek, 7-63 sayfa arası çevrilmiş. Çevirmenlerde zaten 72 sayfa diye belirtmek ihtiyacı hissetmişler. Orijinallerde de çevrilen bölümler 72 sayfaya karşılık geliyor zaten çünkü Kıvılcımlı sıklıkla alt numaralandırma kullandığından. İlk 72 sayfa çevrilmiş. Gerisi yok. Yukarıda, Arşivde 180 sayfa var denildi, içinde bazı not sayfaları da olan ama büyük çoğunluğu el yazması metin olarak 100 den fazla sayfa yok. Hatta bunların içerisinde ilk baştaki 6 sayfa da olabilir. 2016’daki yazıda belirttiğimiz, orijinallerini paylaştığımız, ara başlıklar olan Kıvılcımlı’nın Kent üzerine yazdıkları 100 e yakın sayfa çevrilmemiş. Bilinçli bir tercih mi, yoksa dikkatsizlik mi, veya biz sadece bu kadarını çevirdik meselesi mi? Bilmiyorum. Ama en azından bu konuda yazdıkları önsöz-serzenişte bir açıklama gerekiyordu. Başka metinlerde var diye.
Sonuç olarak, ilk 6 sayfası olmayan bir metin 7.sayfadan başlanarak çevrilmiş, konunun ortasından girerek ve kendi başlığını atarak. İlk altı sayfaya ne olmuştur diye sorma kaygısı olmadan. Son 100 e yakın sayfa ise hiç gündeme alınmadan. Konunun sonu gelmeden kesilerek. Karşımızda başı sonu olmayan, Kıvılcımlı’nın Kent üzerine etütleri diye sunulan bir durum söz konusu. Kıvılcımlı imzası ile yayınlanan bu etüt için en azından bir açıklama borcu vardır Yayıncının ve Çevirmenlerin biz okuyuculara.
Kıvılcımlı’ya ve eserlerine bu denli yabancı iki çevirmen ve kitabı yayına hazırlayanların “serzenişi” konusunda.
Ekim 2023’de yayınlanan kitabın, “çeviriye önsöz ya da bir serzeniş”[16] başlıklı, çeviren ve yayına hazırlayanlarca yazılmış yazının ana çatısı, iki çevirmenden birinin 2017 yılında yazdığı bir yazıyla, bir-iki sözcük düzeltmesi dışında bire bir aynı olması, aradan geçen 6 yıl gibi bir zamandan sonra, ilk kez yayınladıklarını üzerine basa basa belirttikleri bir yazıyla aynı olması için ne denilebilir? Tabii, önsöz-serzenişe imza atan ikinci çevirmenin bu durumdan haberi var mıdır, onun pozisyonu nedir, çevirmen arkadaşının yıllar yıllar önce başka bir kitabın çıkışı vesilesiyle yazdığı yazıya bir de üstüne serzeniş diye başlık atarak yayınladıkları bu yazıya nasıl imza attı bilmiyoruz.
İki yazıdan bir pasaj verelim. Ekim 2023’de yayınlanan kitaptan,
“Bu yüzdendir ki Kıvılcımlı hem yaşamıyla hem de yazılarıyla sağlı sollu okunabilecek bir tarihsel karakterdir. Onun bu ayrıksı yapısı, daha fazla incelenmeyi ve tartışılmayı hak ediyor ki elinizdeki bu çalışma da Kıvılcımlı üzerine olması gereken tartışma mecralarının çoğalmasına kapı aralayacak diye umuyoruz.”[17]
Ocak 2017’de, bianet sitesindeki yazı,
“Bu yüzdendir ki Kıvılcımlı hem yaşamıyla hem de yazılarıyla sağlı sollu okunabilecek bir tarihsel karakterdir. Onun bu ayrıksı yapısı, daha fazla incelenmeyi ve tartışılmayı hak ediyor. Bu çalışma da Kıvılcımlı üzerine olması gereken tartışma mecralarının çoğalmasına bir kapı aralıyor”[18]
Çevirmen hiç vazgeçmiyor bu geçen 6 yıllık zaman süresince, hala Kıvılcımlı sağlı-sollu okunacak, hala Kıvılcımlı ayrıksı kalacak, hala Kıvılcımlı üzerinde tartışılacak ama asla ve asla hakkı teslim edilmeyecek. Solculuğu da sağla buluşturularak bir tarihsel karakterliğe terfi ettirilecek.
“Serzeniş”in dili içinse, ne kadar eski, günümüzde anlaşılması zor, kullanımdan kalkmış sözcük kullanırsanız o denli anlaşılmaz olursunuz, tabii anlaşılmak gibi bir kaygınız olmaması şartıyla. (Esinlenmek, esinlenerek dururken “mülhem” de bu denli ısrar niye?) Kıvılcımlı’nın diline öykünmedeki özenti ve başarısızlıklar deyip geçelim. İletişimin İletişimsizliği gibisinden…
Gramsci ile aşık atma konusunda.
Hep kıyaslanır Kıvılcımlı, yabancı, Avrupalı düşünürlerle, mutlaka ve mutlaka bir dayanak aranır Kıvılcımlı’ya paye verebilmek için. Herkes kendi sınıfsal, zümresel eğilimine göre seç seç al cinsinden bir tavır içerisinde ama ortaklaştıkları nokta mutlak batıdan bir düşünürü referanslayarak. Artık kimi seçerlerse. A.Gramsci, W.Benjamin, Frankfurt Okulu, E.Bloch, P.Bourdieu, G.Deleuze, K.Karatani (Japon)…(İlk aklıma gelenler, başkaları da vardır muhtemelen)
Kimi komple bir entelektüel payesini verir, kimi Gramsci ile aşık attırır, kimi feminizmi de biliyormuş payesini verir, kimi daha ileri giderek tarihçi rütbesini verir, kimi için sosyolog-sosyal bilimci rütbesi yeter, kimileri ise “sağı solu birleştirecek” mehdiliğe vardırır işi (Kıvılcımlı’yı sağ ile buluşturma çabası, sağdan yorumlama denemeleri)
Yerli aydınımıza özgü, bir kibir-aşağılık duygusu, bir batı hayranlığı-utangaç aydınlanmacılık karışımı bir ruh hali ile karşı karşıyayız denebilir. Sağ liberalizmin bu topraklardaki “tezahürü” belki de. Ama ne yazık ki Kıvılcımlı bunların hiçbirisinin içine sığmaz, onu bu kalıbın içine sığdırmak olanaksızdır, nafile uğraştır. Ufkunuzu çıldırtır ama yine sığmaz. Önden arkadan ne kadar dolaşırsanız dolaşın, tozlu raflardan kimleri indirirseniz indirin, illa bir yabancı düşünürü dayanak alarak Kıvılcımlı’yı anlayamazsınız. Sadece ve sadece, bulduğunuz bu boş alanda dolanıp durursunuz birbirinize çarparak, yazılan bir üst satırları dahi okuyamama körlüğü ile malul kalarak. Maruz olduğunuz ışıktan kamaşarak körleşmeye giden gözlerinizle başbaşa kalarak.
Konuya en net açıklamayı Lenin’den okuyalım. “Büyük devrimcileri ölümlerinden sonra zararsız ikonlar haline getirme” sürecini.
“Tarihte, kurtuluşları için mücadele eden köleleştirilmiş sınıfların devrimci düşünür ve önderlerinin öğretilerinin başına birçok kez gelen şey bugün de Marx’ın öğretisinin başına geliyor. Ezen sınıfların, sağlıklarında büyük devrimcilere ardı arkası gelmez takibatlardan başka verecekleri hiçbir şey yoktu; onların öğretilerini, en vahşi düşmanlık, en koyu kin, en taşkın yalan ve karalama kampanyalarıyla karşıladılar. Devrimci öğretinin içeriğini boşaltarak, devrimci ucunu koparıp atarak ve bayağılaştırarak, büyük devrimcileri ölümlerinden sonra zararsız ikonlar haline getirmeye, deyim yerindeyse azizleştirmeye, ezilen sınıfları “teselli etmek” ve onları aldatmak için adlarına belli bir şan vermeye çalışırlar. Burjuvazi ile işçi hareketi içindeki oportünistler, Marksizmin işte böylesi bir “işlenmesi”nde birleşiyorlar. Öğretinin devrimci yanı, devrimci ruhu unutuluyor, bir kenara itiliyor, çarpıtılıyor. Burjuvazi için kabul edilebilir olan ya da öyle görünen şeyler önplana çıkarılıyor ve övülüyor. Şaka bir yana, bugün bütün sosyal-şovenler “Marksist’tirler! Ve daha düne kadar uzmanlık konusu Marksizmin kökünü kazıma olan burjuva Alman bilginleri, gittikçe daha sık biçimde, soygun savaşının yürütülmesi için son derece iyi örgütlenmiş o işçi sendikalarını eğitmiş “ulusal-Alman” Marx’tan sözediyorlar!
Bu durumda, Marksizmin tahrifatının bu görülmemiş yaygınlığı karşısında, görevimiz her şeyden önce, Marx’in gerçek devlet öğretisini yeniden kurmaktır.” [19]
“Zararsız putlara çevirme, evliyalaştırma”, devrimci yanlarını törpüleme, Marx’ın başına gelenlerin devamı sanki, Kıvılcımlı’nın bir ömür boyu her türlü koşul altında sürdürdüğü mücadelesini yok sayma süreci. Kıvılcımlı’nın, 1935’lerde Henri Barbüs’ün ölümü üzerine yayınladığı Inkılapçı Münevver Nedir? adlı kitapçığında, Barbüs için, 1.10.1935 tarihli son paragrafında şöyle yazmış, “Bizde niçin adam yetişmiyor? Boyları “parmak çocuk”u geçmeyen şöhret delisi cüceler dolu da, niçin “adam” yok?
Çünkü, bugünün adamı: Hayatın, kitlenin hareketin ve teşkilatın enternasyonal adamıdır. Ezilen kitlenin hareket ve teşkilat hayatına karışmayan ve bu hayatın dünya çapında özelliğini anlamayan kimseye bugün “adam” denmiyor.
Barbüs öyle bir adamdı.
Barbüs’ün “Türkçeye tercüme”sinden ziyade Barbüslerin Türkiye’de doğmasına özenelim. Çünkü Barbüs “tercüme” edilmez. Barbüs bir parlak “kitap” değil, savaşçı bir “hayat”tır.”[20]
Evet söz konusu olan savaşçı bir “Hayat”tır.
Kıvılcımlı’dan, 1930’larda kaleme aldığı Yol serisinin son kitabından, Legaliteyi İstismar’dan, “Mahkemelerin illegalitesini sonuna kadar legalleştirmek” bölümünden bir alıntı.
“Burjuvazi bizi gizli yargılamak istedikçe, biz cezaevinden çıkışımızdan, yolda gelişimizden, mahkeme koridorlarından geçişimizden, mahkemenin ilk duruşma, son karar celselerinden, kapı altlarında bekleyişimizden, cezaevi içindeki yaşayışımızdan, özetle her yerden ve her şeyden yararlanarak, olanak bulursak yüksek sesle, bulamazsak fısıldayarak; ağzımızı dikerlerse kaşımızı gözümüzü oynatarak yüzümüzle; yüzümüze maske geçirirler, peçe takarlarsa, başımız, elimiz, kolumuz, ayağımızla; elimize kelepçe, boynumuza lâle, kolumuza zincir, ayağımıza pranga takarlarsa, duruşumuz, oturuşumuz, hatta giyinişimizle; öldürülürsek ölümümüzle, gömülsek mezarımızla; yakılarak dumanımız havaya savrulsa hayaletimizle, hatıramızla… her neyle olursa olsun, ajitasyonumuzu yapacağız!
Burjuvazi bizi istediği kadar ezsin, sıksın, kapasın, biz bir delik bulup kızıl soluğumuzu halka duyuracağız! Ve bu uğraşmamızda, en sonunda, hep burjuvazi yenik, biz galip çıkacağız; burjuvazi zarar edecek, biz şekilden kaybettiğimizi sorunun içinden, görünüşte kaybettiğimizi gerçekte, lafta kaybettiğimizi halkın gönlünde mutlaka ve mutlaka kazanacağız!
Çünkü burjuvazinin bize karşı çıkan adamları maaşlı uşaklarıdır, bunların itici gücü paradır; biz hızımızı inanç hamlesinden, ideal aşkından alıyoruz. Bu kesin. Bu komünist ajitasyonun alfabesi, ilk koşulu, besmelesi…
Bunu yapmıyor değiliz; yine de yapacağız ve daima da yapmalıyız.”[21]
Evet söz konusu olan, “kızıl soluğun” halka duyurulmasıdır.
Kıvılcımlı üzerine yazmak, onu otopsi masasına yatırmak, yargılamak, hüküm vermek için okumak gerek hem de çok ve ayrıntılı. İncelemek gerek, Külliyata, Arşive hakim olmak gerek. (On binlerce sayfa söz konusu olan) Ee bunları yapmak emek ister, vakit ister, mesai ister, istek ister, donanım ister. Getirisi de her zaman garanti değildir. Üstüne üstlük hepsi var ve yaparsanız da Kıvılcımlı ardılı olma riski de cabası. Böyle bakılmayınca meseleye, geriye kalan içinse, Marks’la Engels, böyle durumlarda, “Gülünçlüğü, eşeklerle paylaşmayalım” demişler.
Son söz olarak,
Post-modernizmin, Post Truth, gerçeklik ötesi, hakikat sonrası sofralarında başka başka yerlerde, tepelerde, uzaklarda hazırlanan ana yemeklere sadece ve sadece yerelde, yerel tatlara ve sınıfsal eğilimlere göre hazırlanması şartıyla yapılmasına izin verilen soslara Kıvılcımlı’yı alet etmek? En azından “Anlamaya ve Okumaya” yakın olmak gerekir ki yazılan “Serzenişte” gördüğümüz gibi bir önceki sayfayı bile okumamak, kaynak gösterdiği eseri hiç bilmemekle bu iş olmaz.
Kıvılcımlı’dan alıntılarsak,
“Her ülkede tabulaşmış formüller, düşünce gemisini sık sık batıran mercan adalarıdır. Bizde formül mercan adaları, düşünce denizimizi Şap denizi dediğimiz Kızıldenize çevirmiştir. Nereden kalksanız, düşüncenizi batırmaya hazır bin bir formül mercan adası, ve yalnız düşüncenizi değil, sizi de yutmaya hazır köpekbalıkları dört yanınızı sarar. 20 küsür yıllık Tek Parti devrinin tabu-formül mercan adası: Devletçilik idi. 20 kadar yıllık Çokparti devrinin tabu-formül mercan adası: Demokrasi oldu. Beş altı yıllık 27 Mayıs devrinin tabu-formül mercan adası: Sosyalizm dir. Her üç devrin köpekbalıkları aynı köpekbalıklarıdır.
Yalnız düşüncemizi değil, başımızı dahil köpekbalıklarına yem olmaktan kurtarmalıyız. Bunun için ölesiye ve öldüresiye diyalektik düşünüp davranmalıyız. Olanları olduğu gibi (objektif ve konkret olarak) görmeliyiz, belli gidişi hangi güçlerle, ne yönde değiştirmeği kaçamaksız bilmeliyiz, en kritik anda, en duru bilinçle, en kesin kararı almalıyız.
Ekonomide bilimsel izah, Sosyalde bilimsel değişme, Politika güzel sanatında anı yakalama: modern diyalektiğin tek yoludur” [22]
Hegel’in bir metaforuyla tamamlayalım. (*)
Minerva baykuşu ancak akşam karanlığının başlangıcında uçmaya başlar.
(“Ce n’est que au début du crépuscule que la chouette de minerve prend son vol”) Hegel’in, “Hukuk Felsefesinin İlkeleri (Principes de la Philosophie du Droit)” isimli eserine yazdığı 25 Haziran 1820 tarihli Önsözün sonunda kullandığı bir metafordur. Gerçeklik işini bitirir, Felsefe ise daha sonra geç kalarak ortaya çıkar, hayatın tezahüründen çok sonra.[23]
Önerimiz, en ufak bilim etiği, yayıncılık etiği gözetilmeden Kıvılcımlı’nın teorik emeği hiç anlaşılmadan yayınlanan bu metinlerin güvenilirliğini sağlamak için Yayıncı tarafından detaylı bir açıklama yapılarak, Metinlerin yeniden titizlikle gözden geçirilerek, kaynağı belirtilerek, kendilerinden önce bu kaynaklara verilen emekleri göz ardı edilmeden yayınlanarak, Kıvılcımlı’nın basılı emeklerine kazandırılmasıdır.
Memnune Kayagil
(*) Söz Hegel’den açılınca, Metinlerin kaynağı, orijinalleri konusu bölümünde yazmak belki daha doğru olacak ama bir parantez açarak eklemek istedim. Orijinaller konusunda yukarıdaki bölümdeki açıklama ve uyarının bir benzeri, bundan bir süre önce, 2021’de, NotaBene Yayınlarından, Dr.Hikmet Kıvılcımlı, “Hegel ve Felsefe Notları” adıyla yayınlanan kitap için de geçerlidir. Kitabın hazırlığından haberdar olduğumda Yayınevine aşağıdaki satırları yazarak göndermiştim. NotaBene’ye gönderdiğim 5 Ekim 2021 tarihli mail’den,
“Kısa bir süre önce, basından duyurusunu yaptığınız yakında yayınlayacağınız, Kıvılcımlı’nın “Hegel” üzerine yaptığı çalışmaların notlarından oluştuğunu tahmin ettiğim yayınınızla ilgili olarak size yazmak istedim. Yayını henüz görmediğim ve kitabın henüz yayınlanmadığını “yakında çıkacak” duyurusundan çıkarsadığımdan, Kıvılcımlı’nın bu teorik emeğinin okuyucuya, konuyla ilgilenenlere henüz ulaşmadan konuyla ilgili bilgileri değerlendirilmek umuduyla sizinle paylaşmak için aşağıdakileri yazıyorum.
Bir teori ve pratik insanı, bir düşünce ve davranış insanı Kıvılcımlı’nın, eserleri, kitapları, yayınlanmış-yayınlanmamış emekleri, binlerce sayfa bulan teorik çalışmaları (tarih, din, felsefe, sosyoloji, edebiyat, şiir, roman, sanat, dil, ekonomi, mücadele, teşkilatlanma…), kısaca insana ve topluma dair yazdıklarından oluşan Arşivi, çok yakında 50.yılını anacağımız ölümünden sonra korunarak, yurtdışına çıkarılmıştır. “Kıvılcımlı Arşivi” olarak Hollanda, Amsterdam’daki Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü USTE-International Institute of Social History IISH’da uluslararası standardlarda, modern teknolojiler kullanılarak, koruma altına alınarak geleceğe taşınmasını sağlanmıştır. Arşivin, çok önemli bir bölümü dijitalize edilmiş, internet ortamında pdf formatıyla kullanıcıların hizmetine sunulmakta olup, isteyen herkesin internetten istediği dokümana ulaşabilme olanağı vardır.
Böylece, Arşivin dijitalize olmasıyla, bizler için de, eskiden sıklıkla karşılaştığımız bazı sıkıntılar büyük oranda ortadan kalkmıştır. Şöyle ki, incelemesini yapacağımız kitabın, çalışmanın orijinallerine ulaşabilme olanağı, olası baskı hataları, editoryal yanlışlar, kişicil tercihler gibi nedenlerle orijinalinden uzaklaşmış eserlerin doğrusunu ulaşabilmenin yolunu açmıştır.
Kıvılcımlı’nın teorik mirası konusunda bu genel açıklamadan sonra, uzunca bir zaman önce, Kıvılcımlı’nın “Hegel” üzerine yazdıklarının Türkçeye transkripsiyon serüveni ile ilgili olarak Kıvılcımlı okumaları sitesinde bir açıklama yayınlamıştık, “Kıvılcımlı’nın “Hegel” Çalışması” başlığı ile. http://www.kivilcimliokumalari.org/hikmet-kivilcimli-hegel-calismasi/
Konuyla ilgili o zaman yapılan bu açıklama, Kıvılcımlı’nın teorik emeklerinin hak ettiği titiz çalışma gerektirdiği ve bu çalışmaların kaynağının IISH’daki “Kıvılcımlı Arşivi” ndeki değişik dosyalara yayılmış notlar olduğunun altını çizme kaygısıydı.
İşte yine bu kaygılarla size yazıyor ve ilgili açıklama linkini gönderiyorum. Kıvılcımlı’nın “Hegel” çalışmasını yayına hazırlarken, yayınlayacağınız kitaba yazar olarak “Hikmet Kıvılcımlı” adını verirken umarım bu kaygılarımda beni haklı bulur, gereken titizlikle ve Arşiv incelemesiyle çalışılmış olur.”
Tabii ki NotaBene yayınlarından hiçbir cevap, olumlu-olumsuz gelmedi. Kitap çıktı, Kıvılcımlı’nın adı verilerek, Kıvılcımlı’nın, Hegel üzerine son derece önemli çalışmalar içeren bu emekleri gerek kaynak konusunda gerekse de Hegel dosyası toplamında bir bütünlük anlamında hiç bir etik kaygı gütmeden, kaygılarımı doğrulayacak şekilde sadece sayfa çevirisi ile yayınlandı. Hegel üzerine çalışanlar, Kıvılcımlı üzerine çalışanlar ne anladılar, ne yorumladılar bilmiyorum.
Memnune Kayagil’in bu yazısı ilk kez 2 Şubat 2024 tarihinde Kıvılcımlı Okumaları internet sitesinde yayımlanmıştır
Kaynaklar
- I.Lenin, ”Devlet ve Devrim”, Inter Yayınları, 2.Baskı, Mart 1999, s.13-14
- Hikmet Kıvılcımlı, “Tarih Yazıları”, Sosyal İnsan Yayınları, Mart 2011
- Hikmet Kıvılcımlı, “Legaliteyi Kullanma”, Sosyal İnsan Yayınları, Ekim 2009
- Hikmet Kıvılcımlı, “Edebiyatı Cedide’nin Otopsisi”, Sosyal İnsan Yayınları, Ekim 2008
- Hikmet Kıvılcımlı, “Inkılapçı Münevver Nedir?”, Köksüz Digital Yayın
- Hikmet Kıvılcımlı, “Formül Mercan Adaları” http://www.kivilcimliokumalari.org/
- Hikmet Kıvılcımlı, “Kent” başlıklı notlar
http://www.kivilcimliokumalari.org/hikmet-kivilcimli-kent-calismasi/ - Hikmet Kıvılcımlı, “Allah Önce Kadındı” başlıklı notlar
http://www.kivilcimliokumalari.org/hikmet-kivilcimli-allah-once-kadindi/ - Memnune Kayagil, “Hikmet Kıvılcımlı ve “İnsanın Allahlaşma Proseleri” Üzerine”
http://www.kivilcimliokumalari.org/insanin-allahlasma-proseleri-uzerine/ - Hikmet Kıvılcımlı, Dine ve Politikaya Dair Yazılar, Bilim Gelecek Kitaplığı, Ekim 2023
- Hikmet Kıvılcımlı, “Dine ve Politikaya Dair Yazılar”, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, Ekim 2023
- https://bianet.org/yazi/hikmet-kivilcimli-kitabi-183090
- Bilim ve Gelecek Dergisi, Eylül 2023
- Fuat Fegan, Dr. H.Kıvılcımlı Arşivi, Yurtdışı Kataloğu, 23 Aralık 1977
- Hegel, Principes de la Philosophie du Droit (1821), Gallimard, 1940
Dipnotlar
[1] Dr.Hikmet Kıvılcımlı, Dine ve Politikaya Dair Yazılar, s.12
[2] A.g.e., s.147
[3] Bilim ve Gelecek Dergisi, Eylül 2023, s.5
[4] Memnune Kayagil, “Hikmet Kıvılcımlı ve “İnsanın Allahlaşma Proseleri” Üzerine”
[5] Dr.Hikmet Kıvılcımlı, Dine ve Politikaya Dair Yazılar, s.12
[6] Hikmet Kıvılcımlı ve “İnsanın Allahlaşma Proseleri” Üzerine”, www.kivilcimliokumalari.org
[7] Dr.Hikmet Kıvılcımlı, Dine ve Politikaya Dair Yazılar, s.13
[8] Hikmet Kıvılcımlı, “Tarih Yazıları”, s.201
[9] Fuat Fegan, Dr. H.Kıvılcımlı Arşivi, Yurtdışı Kataloğu, s.46
[10] Hikmet Kıvılcımlı, “Allah Önce Kadındı” başlıklı notlar, www.kivılcimliokumalari.org
[11] Dr.Hikmet Kıvılcımlı, Dine ve Politikaya Dair Yazılar, s.78
[12] Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Tarih Yazıları, s.189
[13] Dr.Hikmet Kıvılcımlı, Edebiyatı Cedide’nin Otopsisi, s.41
[14] Dr.Hikmet Kıvılcımlı, Dine ve Politikaya Dair Yazılar, s.82
[15] Hikmet Kıvılcımlı, “Kent” başlıklı notlar, kivilcimliokumalari.org
[16] Dr.Hikmet Kıvılcımlı, Dine ve Politikaya Dair Yazılar, s.9
[17] A.g.e., s.11
[18] www.bianet.org
[19] V.I.Lenin, ‘Devlet ve Devrim’, s.13-14
[20] Hikmet Kıvılcımlı, Inkilapçı Münevver Nedir?, s.30
[21] Dr.Hikmet Kıvılcımlı, Legaliteyi Kullanma, s.13
[22] Hikmet Kıvılcımlı, “Formül Mercan Adaları”, www.kivilcimliokumalari.org
[23] Hegel, Principes de la Philosophie du Droit, Préface, p.32