Milliyet gazetesi tarafından 1987 yılından bu yana Türk Edebiyatı’nın öncü kalemlerinden Haldun Taner anısına düzenlenen “Haldun Taner Öykü Ödülü”nün 2023 yılı kısa listesi belli oldu.
Birincinin ocak ayının ilk haftasında açıklanacağı ödülün kısa listesi Dilek Karaaslan’ın “Tatlı bir şey yok mu?”, Mehmet Can Şaşmaz’ın “Korkma, Güzel Rüyalar Da Var”, Melike Koçak’ın “Hiçkuşu”, Murat Çelik’in “Kışın Herkes Dürüsttür” ve Polat Özlüoğlu’nun “Annem Kovboylar Ve Sarhoş Atlar” isimli kitaplarından oluştu.
Jüri başkanlığını Doğan Hızlan’ın yaptığı seçici kurulda; Demet Taner (Haldun Taner’in eşi), Doğan Hızlan, Nursel Duruel, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Prof. Dr. Handan İnci Elçi, Metin Celâl ve Filiz Aygündüz yer alıyor. 2022 yılında ödül “Deliliğe Zarif Bir Giriş” isimli eseriyle Burçe Bahadır’ın olmuştu.
Adayları tanıyalım:
Tatlı Bir Şey Yok Mu? / Dilek Karaaslan
EDİSYON KİTAP
Kitap, yazarın başlık yerine kullandığı bir soruyla başlıyor. Ölümün, yalnızlığın, aidiyetsizliğin, tacizlerin, kadın cinayetlerinin, gündelik dilin sıradan sözcükleri arasına girdiği bir coğrafyada ağzımızı tatlandıracak bir şeyin kalmadığını yineleyen bir soruyla. Yine de umut ve hevesle travmalarımızın, kayıplarımızın, acılarımızın zehrini ağzımızdan silecek o tatlıyı arıyoruz öykülerde. On dört farklı yalnızlık öyküsünde hep kadınlar var. Kadının toplumsal varlığı, kadınlık halleri, hayal kırıklıkları, acılar ve direniş.
Çocukluktan itibaren, evde, aile birliği içinde, mahallede, okulda, sosyal yaşamda ve kariyer dünyasında yalnızlaştırılmış, aradığını bulamamış, ezilmiş, kişiliği yok edilmiş, tacize uğramış, ama yine de hayata direnerek ayakta kalmış ya da direnememiş kadınların hikâyelerinin içinden hüzünle geçeceksiniz.
Tatlı Bir Şey Yok mu? okuru sarsacak, nitelikli ve önemli bir ilk kitap sunuyor.
Korkma, Güzel Rüyalar Da Var / Mehmet Can Şaşmaz
YAPI KREDİ YAYINLARI
Korkma, Güzel Rüyalar da Var adı altında bir araya getirdiği on altı öyküsünde Mehmet Can Şaşmaz büyüyen yalnızlıkları, süregiden yoksunlukları, bitmeyen sevgi arayışlarını, aranan onurlu yaşamları, eksilen adalet ve merhamet duygusunu derinden derine içimize işliyor. Korkma, Güzel Rüyalar da Var öyküyü öykü yapan incelikleri, farklı anlatım biçimlerini, çarpıcı etki yaratmayı başarmış bir yazarın verimleriyle yüklü.
“Kimi zaman romanımın okunmayan yüzlerce dosyadan biri olduğunu düşünüyorum. Ama bunca köhne yazar nasıl kitap yayımlatıyor, anlamıyorum. Sanki onlar editörlerle eş dost, İstanbul’da birbirini arıyor, Beyoğlu’na içmeye gidiyorlar da ben taşrada tokuşturulmayan bir kadeh yalnızlığındayım.”
Hiçkuşu / Melike Koçak
CAN YAYINLARI
Kar üzerinde kan lekeleri, tek gözlü ceviz ağaçları, kuş doğuran karıncalar, kilise çanları, dile gelen kesikbaşlar, sokak ortasında inciri ikiye bölüp yiyen kadınlar, sıkı sıkıya kapalı naylon perdelerle nakşedilen kara masallar…
Hiçkuşu’nda, coğrafyaya, tene, bedene, sokağa, ev içlerine yerleşmiş sızılar, kanlı yaralar ritmi ve hızı hiç durmadan değişen, kesilen, delinen, şiirle komşu bir dille tek tek açılıyor. Melike Koçak tüm öykülerinde insan özneyi en gerilere çekip güvercinlerin, sardunyaların, köpeklerin, kırkayakların, serçelerin sesini duymaya, onların dilini sökmeye çalışıyor. Kolektif felaketlere, kıyımlara bireysel yerinden, ev içinden, birbirine karışan kahve, tarçın, kan ve yanık kokuları arasından bakarken gündeliğin, iş görüşmelerinin, çağrı merkezlerinin, doktor muayenelerinin yarattığı türlü türlü halin sıkıntısına kafa tutuyor. Neşterle kesilip cımbızla konmuş gibi her kelime yerini buluyor öykülerde; kaygıyı, öfkeyi ve hazzı etraflarını saran onca gürültüden ve karmaşadan uzaklaştırıp merceğinin altına koyuyor.
Kışın Herkes Dürüsttür / Murat Çelik
EVEREST YAYINLARI
Eve Dönmeyen Hayvan ile 2020 Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü kazanan Murat Çelik, Kışın Herkes Dürüsttür’de noksan ve natamam yaşamları anlatıyor. Kendi sınırını ihlale teşebbüs ettiği, cinsini, cinselliğini, benliğini, yerini sınadığı anda öyküye yakalanmış kimseler, aynı sahnede paylarına düşen oyunu oynuyor, birbirlerini zorluyor, oldukları ve olmadıklarıyla anlaşılmaz kılıyor ve tanımlıyorlar: Eksik bir organı unutur gibi, değil; eksik bir organı hatırlar gibi… Sesi önceleyen aykırı sözdizimiyle kurulmuş bir evrende, sözcelerini saklayanların, sustuklarıyla
var olanların hikâyeleri…
“Gelip beni bulacaksın. Hem ben yapmam öyle şeyler. Yapmam yapmam. Sen ne dersen onu yaparım.
Yaranı dikerim. Bahçeyi sularım. Köpeğimi bahçeye bağlarız. Senin de köpeğin olur. Yavrular ileride. Severiz. Koruruz. Kalplerimiz vardır bizim. Onları da koruruz. Beni bulacaksın. Kavuşunca körelir her şey. Unuttuğumuz yemyeşiller çoğalır. Gözümüze gözümüze sarkar. Biz yaşatanı oluruz ellerimizle. Kimsenin sevmediği yerler birbirini sevenler için yok olmaz.”
Annem, Kovboylar ve Sarhoş Atlar / Polat Özlüoğlu
İTHAKİ YAYINLARI
Baba, hem uzak hem yakın, hem güçlü hem de zayıf. Sızmış, bulaşmış gibi o. Çıkmayan leke, dolmayan bardak, kıpırdamayan dağ. Ondan olmanın ağırlığıyla ezilen çocuk var bir de. Kimi zaman ona rağmen, kimi zaman ondan yana, kimi zaman ondan beter. İkisi arasında bir dağılma. İçi boş çekirdek kabuklarına benziyor üstelik bu. Baba, her şeyin kanatabildiği ama hiçbir şeyin sağaltamadığı bir yara.
Polat Özlüoğlu, Annem, Kovboylar ve Sarhoş Atlar kitabıyla yeniden merhaba diyor okura. Sesini ailenin tam ortasından yükseltiyor. Kendine has üslubu ve sarsıcı öyküleriyle içine düştüğümüz cendereyi yaşanır kılıyor.
“Mesafeler mi daha çabuk unutturur, yoksa saatler mi? Kaç şehir eskitmek lazım unutmak için birini ya da kaç saati tüketirsek unutmuş oluruz aklımızda yerli yersiz patlayan anılardan bir çuval mermiyi? Kaç adım atmak lazım bir kâbustan uyanmaya? Kaç uykuyu katletmek gerek unutmak için gözümüze batan dikensi bakışları? Kaç kişiyi teşhis edince gider insan kendinden ya da kaç kişiyi gömmek gerek bulmak için aradığını?”