Yönetmen Alexandra-Therese Keining tarafından, 2005 yılında sinemaya uyarlanan, 2011 yılında August Ödülü’nü alan Oğlanlar kitabı artık Türkiye’de. Fransa’dan Finlandiya’ya, Danimarka’dan Suriye’ye kadar birçok ülkede yayınlanan kitap Güldünya Yayınları tarafından Türkçeye kazandırıldı.
“Bir öykü anlatacağım. Ama bu öykü herkese göre değil. Görmek isteyenlere, büyüteci gözüne dayayıp sıra dışı olanı izlemeye cesaret edebilenlere göre bir öykü. Bu tür şeylere karşı körsen, sana göre bir öykü değil. Ama gözlerin açıksa dikkatle dinle! Öykü, köknar gövdelerinin kızıl bir kor gibi ışıdığı ormanda, küçük bir açıklıkta başlıyor. Gökyüzü alacakaranlık mavisi, orman sessiz, sakin. Eski evin ince pencerelerinden tiz, ısrarcı bir telefon sesi geliyor.“
İsveçli yazar Jessica Schiefauer’ın bu cümlelerle başlayan kitabı Oğlanlar, artık Türkiye’de. Gerçekçi bir hikâyenin masalsı bir kılıfla anlatıldığı roman Güldünya Yayınları tarafından Türkçeye kazandırıldı.
14 Yaşındaki üç genç kızın İsveç’in küçük bir şehrinde, cinsiyet rollerinin onlara dayattığı “kızlar” olmakla cinsiyetlerden bağımsız bir dünyada sadece kendileri olmak arasında sıkışmalarının işlendiği kitap raflarda yerini aldı. Doğayla bağı çok kuvvetli olan, hatta bir serası bulunan Bella, kimliğiyle, cinsiyet kimliği ve cinselliğiyle ilgili oyunlar oynayabilen Momo ve yanlış bir bedene doğduğunu düşünen Kim’in hikayesini konu alan roman, şu ana kadar Fransa’dan Finlandiya’ya, Danimarka’dan Suriye’ye kadar birçok ülkede yayınlandı.Yönetmen Alexandra-Therese Keining tarafından, 2005 yılında, Pojkarna adıyla sinemaya uyarlanan kitap, 2011 yılında İsveç Yayıncılar Birliği tarafından August Ödülü’ne layık görülmüştü.
Cinsiyetçiliğin hem kız, hem de erkek çocukları için bir savaş olduğunu düşünen Jessica Schiefauer, Oğlanlar’ı 27-28 yaşlarında yazmaya başladı, tamamladığındaysa 33 yaşındaydı. Yazar bu uzun yazma sürecini şöyle özetliyor:
“Okula gidersiniz, derslere girersiniz, bir şeyler öğrenirsiniz ama asıl derinizin altına işleyen okul koridorlarında öğrendiklerinizdir. Bilirsiniz, çekici olmak için belli tipte bir kız olmanız gerekir! Eğer bunu yapmazsanız orada size yer yoktur. Kitapta bahsettiğim “ceylan kızlar” gibi olmazsan sende bir şeylerin yanlış olduğunu düşünmeni sağlarlar. Eğer o kızlardan biri olmayı seçersen de senin asla kendin olmana izin vermezler. Okula giderken o kızlar gibi ilgi gören biri olmak istediğimi, böyle biri olmadığım için onları kıskandığımı hatırlıyorum. Aslında onların gördüğü ilgiyi görmek istemiyordum. Oğlanların özne, kızların nesne, oğlanların aktif, kızların pasif olduğu düşüncesinden kurtulmak çok zordu. Sanırım 28 yaşıma geldiğimde artık kendimi güvende hissediyordum. Geriye dönüp baktım ve bu deneyimleri yazmaya karar verdim. Bu kitabı yazarak içimdeki genç kızı bir parça rahatlattığımı ve bir şekilde onun intikamını aldığımı hissettim. Kitaptaki karakterleri inşa ederken onlara farklı kadınlık özellikleri vermeye özen gösterdim. İkinci önemli motivasyonum ise trans geçiş süreci yaşayan arkadaşlarımdı. Ameliyat olmaları, terapiye gitmeleri gerekiyordu. Bu süreçler çok acı verici olabiliyordu. Hatta bazı arkadaşlarım intihara bile teşebbüs etti. Ben de kendimi bu kavganın içinde görüyordum. Hissettiğin kişi olabilme hakkın için kavga etmenin… Bedeni bir kıyafet olarak düşünmeye başladım. Sabah uyandığımızda dolabımızı açıp o gün için bir beden seçebildiğimizi hayal ettim. Hikâyede geçen maskeleri ve kostümleri kullanmamın sebebi de buydu. Kim, Momo ve Bella’nın güvende ve kendileri gibi hissettikleri sihirli bir dünya yaratmak istedim. Onların günlük gerçeğin dışına çıkmalarını ve özel güçlere sahiplermiş gibi hissetmelerini istedim. Çünkü onlar görünmez olmak istemiyordu, onlar oldukları kişi gibi görünmek istiyorlardı.”