Adalet Yürüyüşü üzerine tartışıyoruz. Tartışmanın farklı tarafları var. Taraflar sosyalist. Ama mevzu devrimci, sosyalist program ve strateji değil. CHP’nin gündemini aramızda mevzu yapıyoruz. Kendi gündemimizi, yürüyüş hattımızı oluşturamıyoruz. Bu sadece acizlik değil aynı zamanda gerçek manada devrim mücadelesine, bağımsız sınıf siyasetine inançsızlık ve güvensizliktir.
Kuşkusuz bu durumun kendisi bile, sosyalist hareket içinde tutarlı, birbirini tamamlayan bir program ve stratejinin henüz olmadığını, oluşturmak üzere bile kafa yorulmadığını göstermeye yeterli.
Kabaca ifade etmek gerekirse, devrim en altakilerin isyanı ve sokağa çıkması halinde mümkün olacak. Yani tarih sahnesine çıkacak olan bir devrimci sınıf ve bu devrimci sınıfın güvenini kazanmış bir siyasal önderlik eliyle mümkün olacak.
Türkiye sosyalistlerine dışarıdan bakan birisi bunun izlerini görebilir mi? Görünen şudur: Siyaset alanı daraltılmış bir burjuva partisi çemberini kırmak üzere kontrollü biçimde sokağa çıkıyor. CHP bizim için sokağa çıkmış değil. Başka siyasi partilerin kitleleriyle devrim davasına veya diktatöre karşı mücadeleye girişmek, doğmamış çocuğa don biçmeye benziyor.
Demokrasi mücadelesi çok önemli. Rus Devrimine bakın. Orada bu mücadeleyi işçi sınıfı yürütmüştü. Şubat Devriminin ertesinde, burjuvazi Çar’a karşı iktidarı elegeçirse de demokrasiyi, barışı ve ekmeği getiremedi. Eğer Lenin ve arkadaşları Nisan tezlerindeki tutumu almasaydı, eski bolşevikler burjuvazinin iktidarını onaylamaya çoktan razıydılar.
Şimdi bu laflar bugünkü duruma büyük geliyor olabilir ama bir siyasal yaklaşımı anlamak bakımından değerlidir. Burjuvazi devrimci rolünü yitirdiği için işçi sınıfı onun bu yarıda bırakacağı/bıraktığı rolü üstlenmek zorunda kalmıştır.
Rus Devrimi dışındaki demokrasi mücadelelerinin tamamı, şimdilerde pek popüler olan faşizme karşı mücadele cepheleri, işçi sınıfını iktidardan uzaklaştırmaya yarayan, rakip burjuva fraksiyonlar arası çekişmenin kılıfı olmuş mücadele örnekleri olmuştur.
Şimdi varsayalım ki, CHP yürüyüşü çok etkili oldu ve diktatör yıkılma aşamasına geldi, o vakit CHP ne diyecektir: ‘Görev tamamlandı evlerinize dönebilirsiniz’. Bugün CHP yürüyüşüne çağrı yapanlar o vakit ne diyecek?
Ve varsayalım ki, kitleler (burada bir devrimci sınıftan değil, hayli belirsiz sınıfsal yapısı olan geniş bir halk topluluğundan söz ediyoruz) ileriye doğru hamle yaptı, CHP emin olun ki, bugün diktatör dediği zat ve devlette ittifak yapacaktır. Örnek mi? Yenikapı ruhu budur. HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına onay verilmesi buna örnektir.
Daha net bir örnek ise, burjuva klikler arasındaki yarıklardan yürümeyi sosyalist politika sayan Perinçek’in düştüğü durumdur. Kendisini tutuklayan AKP’ye bugün methiye düzüyor: Yargı son 50 yılın en isabetli işlerini yapıyor(muş)!
CHP’yi sokakta değiştirme fikrini biraz daha somutlayalım, hem de işçi sınıfı içinden örnekleyelim: Sendikalarda faaliyet yürüten sosyalist uzmanlar var, esiken daha çoktular ve neredeyse her siyasetin sendikalarda uzmanı vardı. Bu uzmanların hayli içeriden işçi sınıfını örgütleyebildiğini gördünüz mü? Bırakın Adalet Yürüyüşçülerini sokakta değiştirme hayalini, bir sendikada uzman ve yöneticisi olmanız bile ilişkide olduğunuz kitleyi, üstelik işçi kitlesini değiştirmeniz için yeterli olmuyor. Çünkü bu kurumlar baştan kontrollüdür, tıpkı CHP yürüyüşü gibi. Varlık sebepleri değişimi engellemek içindir.
Adalet talebi bizim de talebimizdir ama bu yürüyüş adalet talebini sulandırmakta, gerçek manada bir adalet mücadelesinin önünü kesmektedir. Öyle olmasaydı, HDP vekillerini de kapsabilirdi.
Doalıysıyla devrimci mücadelenin kestirme bir yolu, reçetesi bulunmuyor. Devrimci mücadele işçi sınıfının bağımsız siyasal örgütlenmesi, işyerlerinde, fabrikalarda örgütlenmiş işçilerin siyasal hareketiyle mümkün olabilir. Demokrasi mücadelesini sonuna kadar sürdürebilecek olan işçiler, emekçilerdir.
Devrimci mücadelenin önünü CHP gibi partilerin dar çıkarları için seferber ettiği hareketler eliyle açamazsınız. Belirsiz sınıf topluluklarıyla, ulusal kimliklerle, cinsiyetlerle demokrasi mücadelesi bir yere kadar mümkündür. İşçi sınıfını sokağa çıkan CHP’lilerle, onlara eklenen sosyalist ve aydınlarla ikame edemezsiniz.
Özetle, diktatöre karşı mücadele olsun da nasıl olursa olsun diyemezsiniz. Diktatörün her türlü devrilme biçimi devrimci mücadele için itibarlı ve savunulur olamaz.
Ekim Devriminin gösterdiği gibi, yeni sınıf ayrıcalıklarına yol açmayacak bir alt üst oluş ancak proletarya ihtilaliyle mümkün olabilir.
Bu nedenle mesele Adalet talebi, Adalet Yürüyüşü ve bu yürüyüşe katılıp katılmamanın ötesindedir. İsteyen katılsın. Politik olarak buna umut bağlamayı ya da içine katılıp değiştirmeyi politik hafiflik ve sosyalist hareketin gerçek sorunlarından kaçmanın başka türlü ifadesi sayıyoruz.
Biz konuyu program ve strateji üzerine çekmeyi önemli sayıyoruz ve bu çabamız ‘küçük sekter grup’ muamelesi görüyor.
Öte yandan yürüyen kitlenin sınıfsal, toplumsal konumuna bakalım, buradan tartışalım diyoruz. İş günü sokakta kim olabilir diye soruyoruz? Cevap yok!
Oysa ki, ortada aşağıdan bir hareket yok, işçi sınıfı yok. Yürüyüş bir haftayı geride bıraktı ve rutin karşılamalar, gösteriler dışında hakiki bir kitle hareketinin emaresi yok. O vakit ‘çok önemli’ olan ne? Yürüyüşün kaçırılmayacak bir fırsatmış gibi sunulması niye? Bu yürüyüşün işçi sınıfı için anlamı ne? Bu soruları cevaplamalıyız.
Eminiz ki, bu yürüyüş ve eylemlerin onlarcası, yüzlercesi daha yaşanacak. Sosyalistler kendi dışında gelişen ve kendilerinden çalınmış taleplerle yürütülen göstermelik mücadele gösterileri üzerinden kurgu yapmak yerine kendi program ve stratejilerine uygun bir mücadeleyi, kolayına kaçmadan örgütlemeye girişmeleri, en makul ve gerekli olandır. Gerisi, gelip geçecektir.