Avrupa’da özellikle Jules Verne’in öncülüğünde gelişen bilimkurgu türündeki yayınlar, bir süre sonra Osmanlı dünyasını da etkilemeye başladı. Jules Verne’in ünlü bilimkurgu romanı Arzın Merkezine Seyahat (1864), 1885 yılında Mehmed Emin beyin çevirisiyle İstanbul’da Türkçe olarak yayınlandı. 1875’ten İkinci Meşrutiyet’e kadar olan dönemde Jules Verne’in hemen bütün önemli eserlerinin Türkçeye çevrilmiş olduğunu görüyoruz.
Türkçe bilimkurgunun ülkemizdeki ilk örneği, Ahmet Mithat efendinin yazmış olduğu Fenni Bir Roman Yahut Amerika Doktorları (1875) adlı romandır. Bu eserinde Ahmet Mithat efendi gerçekte ABD’deki teknolojik seviyenin yüksekliğini ve Osmanlılardaki bilimsel geriliği ele alıyor. Ancak romanda bilimkurgusal bölümler de bulunuyor. Bu nedenle bu romanı ütopya ile bilimkurgunun bir arada bulunduğu bir ilk roman olarak değerlendirmeliyiz.
19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında başka birçok Osmanlı yazarı da ütopya veya bilimkurgu türünden romanlar veya makaleler yayınladılar. Bunlar arasında başlıca olarak, Hasan Ruşeni (Barkın), Refik Halid (Karay), Abdülhak Hamid (Tarhan), Yahya Kemal (Beyatlı), Mustafa Nazım ve Celal Nuri (İleri) gibi yazarları sayabiliriz.
Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin ünlü şair ve yazarı Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958), 1913 (18 Ekim 1913; Sayı 5) ve 1914 (22 Mayıs 1914; Sayı 39) yıllarında Peyam dergisinde bilimkurgu ve bilimütopyası olarak nitelendirebileceğimiz iki makale yayınladı.
Bir eserin bilimkurgu olarak nitelendirilebilmesi için, yazarın eserinde bilimsel veya teknolojik bir öngörüde veya tasarımda bulunmuş olması gerekir. Tasarımın gelecekte doğrulanmış veya gerçekleşmemiş olmasının fazla bir önemi yoktur. Önemli olan bilimsel düşünüş yollarından ayrılmadan geleceğe dair bilimsel veya teknik bir öngörüde bulunmaktır. Öngörü daha sonra gerçekleşmemiş olsa bile yayınlandığı dönemin okurlarının hayal gücünü geliştirebilir, ilerideki olası keşiflerine esin kaynağı olabilir veya merak duygularını güçlendirerek onları belirli bilim dallarına yöneltebilir. (Örneğin Jules Verne’in Arzın Merkezine Seyahat kitabını okuyan bir lise öğrencisinin jeolojiye ilgi duymaması neredeyse imkansızdır). Bilimkurgunun bilimsel gelişmelere hizmet ediyor olmasının nedenleri de bunlardır zaten.
Yahya Kemal’in “Çamlar Altında Musahabe (konuşma)” başlıklı sözünü ettiğimiz makalelerinin birincisinde bilimkurgu ve ütopya iç içedir. Fakat makale aynı zamanda bütünüyle, bilimde ve teknolojide yükselmiş bir Osmanlı toplumu ütopyasıdır. Bu nedenle bu yazım türünü bilimütopyası olarak da adlandırabiliriz.
Yahya Kemal, 1913’te yayınlanan “Çamlar Altında Musahabe- I” ’de, bir zaman makinesine binerek İstanbul’un geleceğine gider. Wells’in Zaman Makinesi eserinden ilham alan Yahya Kemal, yazarın bu eserini okurken gündüz düşü görmeye başlar ve düşünde zaman makinesine binerek 2187 (hicri 1595) yılına gider. Birden kendini görkemli bir köprünün başında bulmuştur (Bu köprü Galata Köprüsü’dür). Kalabalık olan köprünün üzerinden çok sayıda tayyare geçmektedir. Çünkü 2187 yılı Osmanlısında toplu ulaşım tayyarelerle yapılmaktadır. Şehirde gezinti yapan yazar, eski ve yeni önemli yapıları ve camileri okuyucuya tasvir eder. Yahya Kemal’in makalesinde teknolojik yenilikler ve gösterişli yeni mimari yapılar, Osmanlıların geleneksel kültürel özellikleriyle uzlaştırılarak sunulmaktadır. Yahya Kemal anlatısının bir yerinde, çok güzel bir parkın içindeki bir sütunda yazılı olan “İstanbullular Cemil Paşa’ya minnettardır” ibaresiyle karşılaştığını belirtir (Cemil Paşa, 1911-1914 yılları arasında İstanbul Belediye Başkanlığı da yapmış olan ünlü cerrah Cemil Topuzlu’dur). Yahya Kemal böylece 274 yıl sonrasından, başarılı belediye başkanı Dr. Cemil Topuzlu’yu saygıyla selamlamayı da ihmal etmiyor.
Yazar bu makalesinde Jules Verne ve Wells hakkında da şunları söylüyor:
“Wells, bu yıllarda Şikago’dan Tokyo’ya kadar en ziyade okunan bir günümüz yazarıdır. Eserlerini Anglo-Sakson genç kızları yeşil kırlarda, hamaklar içinde okurlar. Bizim nesil Jules Verne’i okurdu. Şimdi aynı hayal ateşiyle Wells okunuyor. Bu iki hikayeci aynı türde hikaye yazarak şöhrete ulaştılar. Yalnız Wells daha fenni, şimdiki fenlerin sırlarına daha aşina olarak kabul ediliyor.”
Yahya Kemal, bu makalesinden yedi ay sonra “Çamlar Altında Musahabe -II”yi yayınladı. İkinci makalede herhangi bir bilimkurgu öğesi bulunmuyor. Bu makalenin esasını, Osmanlı ülkesinin dünya ölçüsünde öncü bir bilim ülkesi olduğu ütopyası oluşturuyor.
Fatih devrine kadar Türk ülkesinde bilim yok gibidir. Fakat Fatih’in padişah olmasıyla birlikte durum hızla değişmiştir. Daha önce Arapçaya çevrilmiş eski Yunan bilimsel eserleri bu dönemde Türkçeye çevrilir ve başarılı bilimsel çalışmaların ardından Türkçe uluslararası bir bilim dili haline gelir. İki asır sonra bilim yapmak isteyen diğer uluslardan insanlar bu nedenle artık Türkçe öğrenmekte ve İstanbul’a gelmektedir. “Uygarlığın mıknatısı İstanbul’dadır” (Yazarın, ütopyasındaki bilim ülkesinde Cem Sultan’ı da Fatih’ten sonra padişah yapmış olması dikkat çekici ve anlamlı bir ayrıntıdır). Bu nedenle bilim yapmak için gelen insanlar bu büyük bilim ülkesinden geri dönmek istemezler. Erasmus, Kopernik, Montaigne ve Galilei de ülkelerine geri dönmeyerek Osmanlı ülkesinde ölen bilim insanları arasındadır.
Yahya Kemal, bilim ülkesi Osmanlı ütopyasını gerçekte Avrupa’da üç asır önce gerçekleşmiş olan bilim devriminin insanları, koşulları ve özellikleri üzerine dayandırarak doğru bir biçimde kuruyor. Osmanlı ülkesindeki bilimin geriliğinin bilincinde olan yazar ironik bir tarzda kaleme aldığı bu ütopyayla, (Avrupa’da gelişmiş olan) bilimin kendi ülkesindeki yokluğunun acısını hissettiriyor.
1875 yılından başlayarak gelişen Osmanlı bilimkurgu ve bilimütopyası edebiyatını, ülkemizde daha sonraki yüzyılda gelişecek bilimin ve bilimkurgu edebiyatının müjdecisi olarak görebiliriz.
Notlar/Kaynaklar:
- Yahya Kemal; “Çamlar Altında Musahabe-I , II”, Aziz İstanbul, s. 69-83, İstanbul Fetih Cemiyeti, Yahya Kemal Enstitüsü Yayını, İstanbul, 19. Baskı, 2019.
- Seda Uyanık; Osmanlı Bilim Kurgusu: Fenni Edebiyat, İletişim Yayınları, İstanbul, 2013.
Bu yazı ilk olarak sarkac.org internet sitesinde yayınlanmıştır