Ali Özyurt, meslek örgütü olan İstanbul Tabip Odasında ve Türk Tabipleri Birliğinde en ön safta yer alan aktivist hekimlerden… Özyurt’un ayırt edici niteliklerinin başında imgelem gücü geliyor. Özyurt önce hayal ediyor, yanı sıra hayallerin gerçeğe dönüşebileceğine inanıyor. Özyurt’un zihni, ruhu ve kalbi, “bütün mümkünlerin kıyısında” hep. Bu yüzden yaşadıklarını ve yaşadıklarından edindiği deneyimleri kalem ve kâğıtla buluşturabiliyor.
Ali Özyurt, kendisini toplumdan sakınan aydınlardan hiçbir zaman olmadı. Bundan dolayı yaşadıklarını paylaşmaktan da geri durmadı. Sosyal medyada yazdıkları ciddi bir takipçi kitlesi ile hızla buluşuyor, yazar Ali Özyurt gelen tepkileri de önemsiyor, görüşlerini savunuyor ya da bu tepkiler onu özeleştiriye sevk ediyor. Ali Özyurt’un geçtiğimiz aylarda çıkan kitabı “Söz Uçar Yazı Kalır” ile artık takipçi kitlesinden söz etmenin yanında okurlarından da söz etmemiz gerekecek. Özyurt, editörü Füsun Taş’ın da katkısıyla, sosyal medyada yayınladığı yazılarını ameliyat masasına yatırarak, yaşamını yansıtan bir anı anlatı dizisine dönüştürmüş.
“Söz Uçar Yazı Kalır”’da her daim çok izlenenler arasında yer alan doktorların hayat hikâyelerinin aslı var. Hekimlerin insanüstü bir güce de, insandan öte bir mükemmelliğe de sahip olmadığına bir kez daha ikna oluyoruz kitabın sayfalarında. Bunun hastalar tarafından da, hekimlerin yakınları tarafından da beklenmesinin haksızlık olduğunu da… Çünkü hekimler acı çekiyor, istemeden de olsa hata yapıyor, kendisine öfkeleniyor, yeri geliyor gözyaşlarını tutamıyor. Hekimlerin insani taraflarına yönelik çarpıcı vurgular kitapta dikkat çekici…
Ali Özyurt, bir anestezi ve reanimasyon uzmanı. Yaşamla ölüm arasındaki sınırda tıp sanatını icra eden bir anabilim dalından… Ancak ölümü tarif etmede yaşamını bu sınırda geçirmiş bir hekimin dahi çaresiz kaldığı görülüyor: “Bazı olguları tarif etmek zordur. Ölüm de onlardan birisidir. Ölümün üzerimizde bıraktığı izleri anlamak için ancak o acıyı yaşamak gerekir. Ölüm acısı ise acıların en büyüklerindendir. Hele ölen babanızsa tarifi imkânsızlaşır.” Özyurt, bu derin muammadan da umudu katık yapıp çıkabiliyor: “Babamın ölümüyle yaşamımda yeni bir evre başladı. Sevdiklerime daha çok sarılır oldum. Ne hayata sonuna kadar asılacağım çılgın âşık Mecnun gibi ne de hayatı bırakacağım bezgin Bekir gibi. Olduğu gibi yaşayacağım hayatı.”
Hekim Ali Özyurt, yıllar içinde hasta olma haliyle de yüzleşir. Ancak bu durumu da umutla, dirençle, mücadeleyle atlatmaya çalışır ve bir gün yaşamını biçimlendiren hayallerin gerçek olabileceği umudu göz kırpmaktadır. İstanbul Tabip Odası yönetim kurulunda görev yapmaktadır ve yönetiminde bulunduğu meslek örgütü bir dayanışmanın bileşenidir: Taksim Dayanışması. 2013 Mayısının sonunda iktidarın “üç beş ağaç” olarak nitelediği Gezi Parkı bağrında milyonları toplar. Şöyle anlatıyor o günleri: “Gezi olayları benim yaşamımın en güzel 20 günüdür. Gezi direnişi sürecinde ayaklarımın yerden kesildiğini hissettim ve 18’imde yaşadığım devrim ruhunu yeniden kazandım.”
Gezi’nin bir ruh olduğuna inanan aktivistlerden Ali Özyurt, önceki kuşağın devrimcisi kimliğiyle, kimsenin tanımlayamadığı yeni devrimci kuşağı anlamaya çalışır:
1. Biz devrim peşindeydik onlar özgürlük.
2. Biz radikal mücadeleden yanaydık onlar barışçıl yöntemlerden.
3. Biz halk desteği alamıyorduk onlar almayı başarıyor.
4. Biz geniş halk kitlelerine antipatik geliyorduk onlar sempatik.
5. Biz Felsefenin Temel İlkeleri’ni okuyorduk onlar “Bana karışma” diyor başka bir şey demiyor.
6. Biz köylü çocuklarıydık onlar kentli.
7. Biz siyah beyaz film kuşağındandık onlar renkli.
8. Biz el ele tutuşmaktan utanırken onlar uluorta öpüşüyor.
9. Biz her gün bir örgüt kurardık, onlar bir ağ içinde bile başına buyruk…
10. Biz aklımızı öne çıkarırdık onlar yüreklerini.
Selam olsun bu ülkenin yeni devrimci ’90 kuşağına.
Yeni devrimci kuşağa selam eden Ali Özyurt, deneyimlerini aktarabilmek için değerli bir eseri onlara bırakıyor: Söz Uçar Yazı Kalır.
Bu yazı ilk olarak Mesele Kitap dergisinin 120‘nci sayısında yayınlanmıştır