Haziran 2013 ya da Gezi’nin başlangıcı kabul edilen 27 Mayıs 2013’ten itibaren Türkiye toplumsal mücadele tarihi inişli çıkışlı bir seyir izledi. Ve herşeye rağmen AKP rejiminin sermaye sınıfının ihtiyaçlarına paralel olarak iktidarı merkezileştirip otoriterleşmesine, OHAL ve KHK rejimine rağmen gençlerin isyanı ve tepkisi sürüyor. 16 Nisan referandumunun toplum katındaki ‘Hayır’ sonucu, moral ve direnme gücü verdi (…)
Buraya kadar söylenenler üzerine sanırım geniş bir mutabakat vardır. Ancak önümüzdeki döneme dair yapılması gerekenler üzerine konuşacaksak, yukarıda söylenenlerle yetindiğimizde aslında hiçbirşey söylenmemiş oluyoruz.
Neden?
Çünkü Haziran 2013 ile Nisan 2017 arasındaki neredeyse 4 yılı bulan toplumsal mücadele döneminin muhasebesi yapılmaksızın 21 Mayıs AKP olağanüstü kongresinde parti genel başkanı da olan Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adıyla yürürlüğe koyacağı rejime karşı mücadele yürütülemez.
Kanımızca üç ayrı mücadele zemini/kanalı ortaya çıkmıştır. Bu zemin veya kanallar zaman zaman kesişse bile ayrı yataklara sahiptir. Kendi güzergahlarında iniş-çıkışlar yaşıyorlar.
Birincisi zemin/kanal Gezi mücadele çizgisidir. Kendisini Erdoğan/AKP karşıtlığıyla sınırlamaktadır. Demokrasi mücadelesini esas almaktadır. Programatik olarak en ileri ifadesini devrimci demokratik siyasette bulacaktır.
İkincisi, Kürt ulusal demokratik hareketinin mücadelesi ve gündemidir. Bugün kendisini yasal olarak HDP ile ifade ediyor.
Üçüncüsü demokratik işçi hareketidir ve dün metal işçilerinin mücadelesinde, bugün cam işçilerinin mücadelesinde sermaye sınıfına karşı kendisini savunuyor ve ifade ediyor.
Dikkat edilirse her üç hareket de ‘demokratik’ zemindedir ve bu nedenle 16 Nisan referandumunda kesişmiştir. Gezi isyanında ve 7 Haziran 2015 seçimlerinde daha sınırlı değme noktaları bulmuştur.
Sosyalist mücadelede devlet ve mülkiyet belirleyeci önemdedir ve yukarıda tanımlanan üç zemin/kanal içinde sürekliliği olan ve ‘devlet’ ile çatışan Kürt ulusal hareketidir, mülkiyete dokunan ise, işçi hareketidir. Doğası gereği bu böyledir.
Gezi İsyanı ne kadar görkemli olsa da hükümet ve polisle çatışan bir çizgi izledi. Süreklilik bağı kurulan Hayır Meclisleri ya da benzer girişimler (Haziran Hareketi, Demokrasi İçin Birlik Hareketi veya Halkların Demokratik Kongresi) çok sınıflı, çok kimlikli, çok eylemli pasif bir kitle çizgisi izliyorlar.
Sosyalist soldaki eğilimler Hayır Meclisleri etrafında veya türevlerinde (Haziran Hareketi, Demokrasi İçin Birlik Hareketi veya Halkların Demokratik Kongresi*) biraraya geliyorlar. Ve maalesef, sosyalist sol sınıfsal zemini ve siyasal doğası gereği, devrimci demokratik program zemini/kanalında kümeleniyor. Küçük bir kısmı Kürt hareketiyle birlikte hareket ediyor ve aynılaşıyor. Üçüncü kanalda, işçi sınıfı zemininde ise, bir kümelenme görülmüyor.
Sosyalist solda çoğunlukla tartışmalar ister birlik konusunda ister cephe kurma tartışması olsun, devlete ve mülkiyete dokunmayan bir temelde yürütülüyor. Biri ‘dağınıklık’tan mı söz ediyor, anlayın ki, Gezi’den Hayır Meclislerine eylem çizgisindeki bileşenlerin dağınıklığıdır. Biri ‘birlik’ten mi söz ediyor, Haziran’dan, Demokrasi İçin Birlik’ten söz ediyordur. Yani program olarak burjuva demokrasisinin sınırları içinde eylem biçimi ise, bireysel direnişlerden pasif kitle gösterilerine kadar çeşitlenebilmektedir. Genellikle gözaltı ve tutuklamalar, onlara dair yeni basın açıklamaları ve yürüyüşler… Toplamı Kadıköy-Beşiktaş-Bakırköy yani CHP toplumsal hakimiyet alanı içinde yürümektedir. Bu iklimde, ‘Hayır’ tek eksenleri olmaktadır.
Kürt ulusal hareketi ise, çok zor koşullarda siyaset yapıyor. Saymakla bitmeyecek sayıda cezaevinde tutuklusu bulunan, yasal siyaset alanında bile kendini ifade etmesine izin verilmeyen yine de kendini üreten, sosyalist sol dahil solla bağını koparmamamaya gayret eden bir çizgidedir. Hem Ortadoğu’da bir gündemi var hem de Türkiye’de Demokratik Cumhuriyet programına sahipler. Buna rağmen Gezi-Hayır zemini/kanalı ile birleşemiyorlar, nedeni ‘devlet’ meselesindeki zıt duruşlarıdır.
Üçüncü zemin işçi sınıfı zeminidir ki, tarihsel olarak Türkiye sosyalist hareketinde itibarsız bir konumda kalmıştır. Neoliberal ideolojinin ‘sınıf öldü’ propagandası, bu tarihsel zemin üzerinde güçlü bir taban bulmuştur. Oysaki, Marksizm yani komünizm doğası gereği işçi sınıfının ideolojisidir, zemini de işçi sınıfıdır. Rus Devrimi’nin 100’üncü yılında hiç olmazsa bu meselenin hatırlanmasına, bilince çıkartılmasına vesile olması umulurdu, ancak bu yönde bir etki görülmüyor.
Metal işçilerinin ‘fırtınası’ bu sebeple sosyalist solda dışardan izlendi. Şimdi de grev hakları ertelenerek ellerinden alınan ama fabrikalarını terk etmeyen cam işçilerini dışarıdan izliyoruz. Hiç olmazsa fikren, duygu olarak bir ilgi, yakınlık hissedilsin istiyoruz, ama o da yok. Çünkü popüler olan işçi hareketi değil.
Oysa, Marksizmin ABC’si, işçi hareketinin en basit ekonomik mücadelesinin ulusal çapta bir harekete dönüşmesinin sınıf ilişkilerini ve sınıf mücadelesini doğrudan etkileyeceğini söyler. Bunu anlamak isteyenler yüz yıl öncesine bakma zahmetine katlanmasalar da, bugüne, Brezilya’da başlayan ayaklanmalara bakabilirler.
Burjuvazi kadar işçi sınıfıyla ilgilenmeyen, onların eğilimlerini, tepkilerini, durumlarını takip etmeyen bir sosyalist hareket olur mu? Doğası gereği mülkiyet sorunuyla karşı karşıya dolayısıyla devletle çatışmaya girecek olan işçi sınıfı kendi başınadır. Sendika bürokratlarına terk edilmiştir.
Diyelim ki, demokrasi mücadelesi başat sorun olarak karşımızdadır, bu durumda sonuna kadar tutarlı olarak bu mücadeleyi yürütecek olan bu üç zeminden hangisidir? Bu soru cevaplanmalıdır. Marks’ın değişiyle de hızla filozofça yorumlamayı bir kenara bırakıp, asıl olanı, değiştirmeyi başat sorun olarak önümüze koymalıyız. Hem zihin dünyamızı hem de zeminimizi değiştirmeliyiz…
* Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Gezi İsyanından önce oluşturulmuştu. Bir öngörüden çok geleceğe dair bir öneriydi, toplumsal mücadeleleri Kürt demokratik hareketiyle birleştirme çabasıydı. Fikren Haziran ve Demokrasi İçin Birlik Hareketini etkiledi, bu nedenle aynı paranteze alınabileceğini düşünüyoruz.