Bir süre daha 16 Nisan referandum sürecini ve sonuçlarını referans vererek siyasi durum üzerine konuşmak ve yazmak adetten olacak. Referandum süreci ve sonucu gibi, 1 Mayıs 2017 süreci ve Bakırköy Mitingi de işçi hareketi ve sendikalar üzerine konuşurken referans alınacaktır.
Öte yandan hem referandum sonucunun vicdanlarda ve gerçekte Hayır olması ve bu Hayır’ın da solda bulunan siyasi oluşumlarca ve DİSK eliyle 1 Mayıs’a bağlanması sebebiyle, her iki önemli tarihi birbirine bağlayarak bir değerlendirme yapmaya ihtiyaç var.
Baştan tekrar etmekte fayda var: Referandum ve 1 Mayıs nesnesi, zemini, talepleriyle apayrı sahalardır. Bunların arasında doğrudan bağ kurmak ve birbirinin devamıymış gibi zorlamak, buradan bir siyasi çıkış beklemek eşyanın doğasına da aykırı olur. Nitekim, 1 Mayıs’a işçi katılımı siyasi katılımın çok altında kaldı.
Kuşkusuz genel anlamda Hayır ve 1 Mayıs arasında bir ilinti kurulması mümkündür ancak birbirini tamamlayan ve birinden diğerine uzanan doğrusal bağ kurulması 1 Mayıs’a bir katkı yapmamıştır. Hayır eksenli 1 Mayıs kurgusu, 1 Mayıs’ın kendisine bir katkı yapmasa da, 1 Mayıs 2017 mitingini tertipleyen DİSK Genel Merkezi’nin işçi hareketini CHP’nin peşine takma gayretine, siyasi popülizmine yaramıştır.
Referandum’da Hayır çalışması bir sınıf çalışması olmadı. Mahalle, halk çalışmasıydı ve merkezinde CHP vardı. Referandum sonrasında gördük ki, Hayır’ın siyasi merkezinde yer alan CHP, Hayır sonucunun çıkmasına hazır değilmiş ve sokakta Hayır’ı savunacak bir politikaya, liderliğe de sahip değilmiş. Aksine, kendi içinde referandumu gayri meşru sayıp, sine-i millete dönmekten söz eden eğilimleri tasfiye konusunda daha kararlıymış.
Bundan sonrası, CHP’nin iç işi, bizi ilgilendirmiyor.
Bizi ilgilendiren ise, işçi hareketi ve sosyalist hareket içindeki eğilimlerin CHP’ciliği, popülizmidir.
Hayır’ın CHP’ciliğin adresi olduğu apaçıktır ve bu nedenle referandumda Hayır demiş olsak bile, her vesileyle meselenin Hayır’dan veya referandumdan sonrasında yaşanacağının üzerinde durmayı önemsedik. Sınıf mücadelesine hazırlanmayı Hayır’ın yanına koyduk.
1 Mayıs’ı Hayır’a bağlamak ise, CHP siyasetini işçi hareketinin politik kalbine saplamak olurdu. Nitekim bu yapıldı ve DİSK Merkez Yönetimi işverenleriyle işçileri bir kefeye koyarak işyerlerinden, belediyelerden alıp miting alanına getirdiler, birlikte anons edip takdim ettiler.
Bu durumu sadece referanduma bağlayamayız. DİSK Merkezi bir süredir sınıf içinde daralıyor ve CHP’li belediyelerle kendini sınırlıyor. Nitekim, 13 Şubat DİSK’in 50. yıl kutlama programı da Şişli Belediyesinin salonuna sıkıştırılıp kalmıştı. DİSK 50 yıl sonra biravuç işçiyle ve çoğunluğu CHP politikacısıyla kutlama yaptı.
DİSK’in CHP’ye bağlanma mecburiyeti onu bir sendika olmaktan uzaklaştırıyor ve CHP’nin yanına savuruyor ki, böyle bir işçi sendikası işçi sınıfı içinde büyüyemez. İşçileri siyasi kimlikleriyle değerlendiren, siyasi kimliğini öne çıkartarak örgütlemeye kalkan bir sendikanın ne olacağını görmek isteyenler, KESK örneğine bakabilir.
İşçi sınıfı içinde örgütlenmek, demokratik bir sendika yaratmak, sermayeden ve devletten bağımsız bir sınıf siyasetini örgütlemek ne CHP ile ne de daha solundaki sosyalist örgütlerin sendika yönetimlerinde var olmalarıyla mümkün olmuyor.
CHP ile olmuyor çünkü onun sınıf doğası farklı. Sosyalist örgütlerle olmuyor çünkü onların sınıfı yok! Sınıf dışılar. Tipik solculukla meşguller ki, esasen burjuva politikalasına yedeklenmeye müsaitler.
DİSK Merkez yönetimi sınıftan kopukluğunu kapatmak üzere başvurduğu siyasi metodlardan bir diğeri ise, Deniz Gezmiş gibi değerlere sahip çıkmasıdır. Bir çok devrimcinin arasından Deniz Gezmiş’i seçip anmasıdır.
DİSK Genel Merkezi’nin 6 Mayıs’ta Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamlarının 45’inci yılı vesilesiyle basın açıklaması yapmasının ne değeri ne de anlamı var. Ama DİSK yönetiminin bu açıklamayı yapıp, devrimciler arasında yer aldığını göstermeye ihtiyacı var. Kani Beko ne diyor: “Deniz’ler madendedir, tezgahtadır, fabrikadadır, inşaattadır. Kıdem tazminatına el uzatanların korkusu, taşeron işçilerin umududur Deniz’ler. Bugün onların bize bıraktığı miras, Türkiye’nin dört bir yanında yüzbinlerin türküsü, sloganı, bayrağı olarak 1 Mayıs’ta alanlarda dalgalandı”.
Denizlere saygı göstermek başka mevzuyu kıdem tazminatına bağlamak başka. Bu sözlerde her hangi bir sınıf politikası var mı? Bay Beko, işçi sınıfı ne yapsın, silahlı mücadeleye mi hazırlansın?
Üç örnek 50. kuruluş yılı etkinliği, 1 Mayıs 2017 mitingi ve 6 Mayıs açıklaması DİSK merkezine giderek daha çok popülizmin egemen olduğunu gösteriyor. İşçi sınıfı ve sosyalistlerin gerçek sınıf sendikalarına ve sınıf partilerinin inşasına ihtiyaçları var. Yüzünü işçi sınıfı ve emekçilere dönmeden yürütülecek her çalışma, Fransız seçmenin cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda dediği gibi “kolera ile veba” arasında bir tercih yapmaya bizi sürükleyecektir. Aslolan bu ikilemi reddedip üçüncü siyasi seçeneği inşa etmek olmalı. CHP ve türevlerinden ayrı, fiilen işçi sınıfı zemininde sosyalizmi yeniden tahayyül etmenin zamanıdır.