Onur Orhan’ın yazdığı Yusuf’u Bulmak romanını bir çırpıda okuyabilirsiniz. Yaklaşık yüz sayfalık bu romanı bir nefeste okutan sayfaların sayısı değil. Yeşilçam filmlerinin delikanlı abileri ve ablaları, şablona yakın iyileri ve kötüleri, sınıf farkını eski ayakkabıları kadar rahat ve dert etmeden taşıyan mahallelisiyle karşımıza çıkan anlatılar çok tanıdık kaynaklardan aldıkları ilhamla konuşuyorlar.
Yusuf’u aramaya çıkarken aşina olduğumuz bu dünyanın içinde bize o Yeşilçam filmlerinde anlatılmayanlardan söz etmeye karar veren yazar sayesinde yetişkinliğe geçiyoruz, o filmleri yeniden izlemek üzere büyüyoruz, ‘büyüklerin’ aralarında fısıltıyla konuştukları bazı gerçeklere nihayet vakıf oluyoruz.
Ancak Yusuf’un hikayesi bu romanla sınırlı değil, İbrahimi dinlerin üçünde de yer alan Yusuf hikayesi sayısız şiire, romana, filme konu olmuş, hikayeyi herkes kendi bakışına göre tekrar yorumlamış, İslam coğrafyasında Yusuf ile Züleyha olmuş. Yusuf kimi zaman sabrın, erdemin, bir davaya gönülden bağlanmanın simgesi olurken kimi zaman güzelliğinin, aklının veya durugörüsünün bedeli olarak hasetle karşılaşan çilekeş, mazlum insanları temsil etmiş, herkes kendi Yusuf’unu arayıp durmuş, bulduklarına kendilerince anlam vermiş.
Varoşlarda başlayıp nerede bittiği belli olmayan bu hikayede Yusuf’un hayatından geçmiş otuz bir kişiyle yapılmış görüşmeler neticesinde kardeşlerinin kıskandığı, babasının dövdüğü, komşuların acıyıp evlerine aldığı, mahalledeki kızların hayran olduğu, her daim mazlumun yanında yer alan, yaşlı başlı adamların saygı duyduğu, annesi hariç tüm kadınların kalbini çalmayı başarmış, kahve falı bakan, yakışıklı, rüya tabiri yapan, sabretmeyi öğrenmek için balık tutan, paraya önem vermeyen ve belki de bu yüzden zaman zaman muazzam miktarda parası olan, hapishaneden pavyona, kumarhaneden falcı kahvelere, hipodromdan futbol sahasına birçok mekandan geçmiş, öylesine dokunduğu hayatlar ve insanlar üzerinde bile kalıcı bir iz bırakmış bir roman kahramanı ortaya çıkıyor. Yusuf hakkında okuyucunun edindiği sınırlı bilgi romanın sonlarına kadar geçmişiyle ilgili; Yusuf’a en yakın insan olmasına rağmen şimdisi hakkında sınırlı bilgisi olan Hülya da dahil olmak üzere kimse Yusuf’un geleceğini bilmiyor. Bu bağlamda Yusuf’u kutsal kitap anlatılarından, darbı mesellerden ayırıp dünyalı yapmanın yanı sıra okuyucuya bırakılan boş alan ve hayal etme fırsatı daha bir önem kazanıyor. Yusuf kendisini ararken bu arayışa tanık olanlar kaçınılmaz olarak kendi eksikliklerinin farkına varıyorlar; karşılaşmış olmalarının sebebi ne olursa olsun herkesin hayatında bir soru ve bir cevap bırakarak ayrılan Yusuf’u artık hep zihinlerinde taşıyacaklarına biz okuyucular eminiz. Yoksa Yusuf’u neden aramaya çalışalım?
Tekvin’den Kuran’a Yusuf’un hikayesindeki ana unsurları hatırlayacak olursak kardeşlerinin Yusuf’u kıskanıp bir kuyuya attığını, köle olarak satıldığını, efendisi Potifar’ın karısının (Tevrat’ta ismi belirtilmeyen bu kadın İslam kaynaklarında Züleyha ya da Zeliha olarak geçer) kendisine olan hayranlığı ve arzusu karşılıksız kaldığında Yusuf’a iftira ettiği için yıllarca hapiste kaldığını, rüyaları tabir etmedeki ustalığını, yakışıklılığını, inancı ve tanrıya güveni sayesinde ailesine kavuşmasını, hain kardeşlerini affetmesini sayabiliriz. Yusuf kendisine yapılan bütün haksızlıklara sabırla direnmiş, inançla yüzünün ve bahtının güleceği günü bekleyerek muradına ermiş bir figür. Onun hikayesinde intikama yer yok; gençken rüyasında gördüğü kehanetin gerçekleşmesini beklemek için metaneti ve sabrı var. İslam kaynaklarına göre 120, Tevrat’a göre 110 yıl yaşayan Yusuf’un sabredecek kadar zamanının olması günümüz bakışından kendisine verilen bir lütuf olarak mı değerlendirilir yoksa bu sabır ancak bu kadar uzun ömürle mi gelir? Bu neye inanmak istediğimizle ilgili. Yusuf bugün yaşasaydı Kieslowski’nin Beyaz filmindeki Karol Karol gibi bir eşitlenme arzusunun peşine takılır mıydı? Yoksa Ortadoğululara yakışır şekilde efsane olup ortadan mı kaybolurdu? Bu soruların cevabı kitabın devamının olup olmamasına göre farklılık gösterebilir, ancak roman Yusuf’un farklı yaşantılarındaki geniş renk yelpazesi sayesinde bilinip görünmeyenlere, hasıraltı edilenlere, varlığından hepimizin suç ortaklığı bulunan fakirlik, taciz, dayak, yaşadığı toplumun ötekilerine, sesi pek duyulmayanlara kulak vererek, gözümüzün önünde olup da görmediklerimizin sesi olarak unutuluştan bilince çıkartıyor. Ancak bu geniş yelpazenin başka önemli işlevleri de var; türküleri bile sansürleyip içindeki cinsel, erotik sosyolojik örgüleri makaslayan denetleme kurullarını, edepsiz bulup Shakespeare’i sansürleyen TRT’yi düşündüğümde bir kutsal kitap hikayesinin kahramanını ete kemiğe büründürmek elimizden alınan neşe, coşku, keyif gibi kavramları hatırlamaya davet etmekle eşdeğer görünüyor. Böylesi bir hatırlama elbette çocukluktan yetişkinliğe geçiş için gerekli motivasyonu sağlarken Yusuf’un kararlı, ketum ve başına buyruk halleri bir yetişkin davranışına örnek teşkil ediyor. Yusuf’u bulmaya çalışan kişi belki de bu yetişkin tavrının, bu özgürleşmiş bireyin peşinde. Bir anti kahraman hikayesi dinlemek isteyenlere eğlenceli, yerli ve evrensel seçenek sunuyor Yusuf’u Bulmak.
Rembrandt, Potifar’ın karısı tarafından suçlanan Yusuf
Rembrandt, Yusuf’un rüyası
Rafael, Yusuf kardeşlerine gördüğü rüyayı anlatırken.