Cumhurbaşkanının eşi olan zat, Salda gölünde incelemeler yaptıktan sonra, mutmain olduğunu söyleyerek hepimize de mutmain olmamızı tavsiye etmiş. Anlamına baktım üşenmeyip. Cahilliğime verin, yeni duyduğum bir kelime veya duyup unutmuş da olabilirim, zira kullanımdan kalkmış olduğu açık olan kelimeleri hayatımıza değişik anlamlar üretip sokan bir iktidarımız var.
TDK’ya göre “inanmak ve gönlü kaymak” demekmiş. Hanımefendinin, pelikan severken Salda gölünün güzelliğine mutmain olması, bence hepimizin ödünü biraz koparmış olmalı. Zira onların gönlünün kaydıklarını eşi olan zat, Cumhurbaşkanı gayet güzel açıklıyor: idam. Her fırsatta dile getirdiği, çözümsüzlüklerle iktidarını güçlendirmek için ön plana attıkları bir çığlık olarak, idam yine gündeme geldi.
Kadın cinayetlerinin artması karşısında yasalarda zaten var olan koruyucu tedbirlerin uygulanması veya yasalara göre hükmedilen cezaların verilmesi bile caydırıcı olabilecekken, şiddeti cezasız bırakmak üzere kolaylıkla iki öneriyi sunuyor sağ: hadım etmek veya idam etmek. Tecavüz veya cinsel saldırının hormonlarla alakasını kurup şiddeti biyolojik hastalıklara bağlamak, her tür akli cevap veremedikleri duruma yaptıkları gibi şiddete başvurmak çok eski bir yöntem.
Aynı zamanda şiddeti normalleştiren de bir yöntem: “bizim babamız biraz titiz” cümlesinde gizlenen “psikopat bir adamla yaşıyoruz, ama idare ediyoruz” mesajı kadar da bilindik ama gizli kalmış cümlelerden bu mesaj.
Tecavüz ve cinsel şiddetin kaynaklarının, karşıdaki üzerinde iktidar kurma, gücünü gösterme hedefli olduğu ve karşıdaki kişiye yönelik bir saldırıdan başka bir anlamının olmadığı epeydir konuşulan bilimsel gerçekler. Yani, tecavüzün arzu ile ilgisi yok. Dolayısıyla hormon tedavisi ve hadım etme gibi biyopolitik cezaların kadınlara ve çocuklara yönelik şiddeti oradan kaldırması söylemi tamamen, şiddetin erkeklikle ilişkisinin gizlenmesi anlamına geliyor.
Ölümle cezalandırmak da öyle. Kadınların bir cinskırımına benzer şekilde sürekli, koruma talep etmelerine rağmen öldürüldüğü bir ülkede, idam cezası önerisinin hedefi çok açık değil mi? AKP-MHP ittifakı hukuku uzun zamandır intikam aracı olarak muhalefeti yıldırma hedefiyle kullandıkları bir ülkede, kim idam edilir sizce? Mahkeme celbiyle boşanmak üzere olan kadının yeni sığındığı evini öğrenip, öldürebilen adamı mı idam edecekler, hadi canım siz de!
Mutmain olamadığımız bir diğer konu da bizleri ruhen pejmürde kılabilir. Sadece Erdoğan soyadlı olanlardan değil, onun çevresindeki diğer Erdoğanlardan öğrendiğimiz kalıplar da var. Bir siyasal angajman içindeki gücü ellerinde bulunduran küçük topluluğun, milliyetçileşmesi (ırkçılık daha uygun ama) ile kullanılması için dayattıkları dili bu kadar kötü kullandıklarına bu coğrafyada ilk defa şahit oluyoruz. Dünyadaki diğer sağcıların söylemleri de aynı dil bilgisi sorunlarına ve kavram yetersizliği/bozulmalarına sahip. Sağcılık ile dilin bozularak kullanımı arasındaki bu ilişki sanırım, dil bilimciler tarafından çalışılıyordur zaten, ama benim sezgim, dilin kullanımının eleştirel düşüncenin imkanını ortadan kaldıracak kadar çürütülmesi, pejmürdeleşmesi söz konusu olmalı. Zira, sürekli George Orwell’ın 1984 isimli romanında çizdiği distopyayı yaşadığımız hissini sürekli dillendirmek zorunda kalmazdık. Orwell insanların birbiri ile yakın ilişkilerini önlemek üzere otoriter hükümetin kurduğu bakanlığın adını sevgi bakanlığı veya gerçekleri ve tarihsel bilgileri yok ederek kendi iktidar pozisyonlarına dair yeni bir tarih ve gerçek üreten bakanlığın adını da hakikat olarak koyarken, günümüzü de giderek daha fazla aydınlatıyor. İktidarın demokrasi dediği her yerde halkın iradesini hiçe saymaları, şiddete hayır derken bile şiddet uygulaması, ekonomi iyi gidiyor derken resmi enflasyon rakamlarıyla gizleyemedikleri yoksulluğumuz, doğanın güzelliklerini koruyacağız dedikleri anda inşaat ve enerji sermayesine peşkeş çekilen yaşam kaynaklarımız… hayır, efendim mutmain olamayacağım. Siz de olmasanız iyi olur.