Okuma Kültürü Derneği, Türkiye Yayıncılar Birliğiyle ortak yürüttüğü çalışma kapsamında “Çocuklardan Büyüklere Mektup” ismiyle çocuklar adına yazılmış bir metin paylaştı. Metnin içeriği şimdilik bir kenarda dursun, oluşturulma biçimine ve sunumuna dair çocuk hakları kapsamında bir iki kelam etmek gerekiyor.
Kendi kişisel alanımız içinde bir arkadaşımızın adına söz söylemek bile çoğunlukla çekindiğimiz bir davranış. Onun adına ve yerine bir şeyler söylemeyi onun sınırlarını ihlal etmek olarak görürüz. Bu, bize yapıldığında da böyle hissederiz. Duygumuzu, düşüncemizi ilk ağızdan oluşturmak, ilk ağızdan sunmak arzusundayız. Kabul görmenin, söz hakkına sahip olmanın, kendimizi ilgilendiren süreçleri anlatabilmenin, anlaşılmanın arzusundayız. Ne yazık ki çocukların arzusunu duymaktan ve buna alan açmaktan uzaktayız. Bugün, herhangi bir toplumsal kesim için böyle bir “onlar adına konuşma” ile karşı karşıya olduğumuzda bunun bilgiçlik taslamak (mansplaining diyelim) olduğunu biliyoruz ve söylemekten çekinmiyoruz. Örneğin, epey basit ve heteroseksist bir örnek verilebilir, erkeklerden oluşmuş bir komisyon tarafından “Kadınlardan Erkeklere Mektup” adıyla kaleme alınmış bir metin gördüğümüzde nasıl hissedeceğimizi, ne düşüneceğimizi biliyoruz. Fakat konu çocuklar olduğunda söz hakkı ihlalini görmezden gelmeye, o kadar da vahim bulmamaya, alışılagelmiş olduğu için rahatsız olmamaya meyilliyiz. Paulo Freire “Ezilenleri, özgürleşme edimine kendi düşünsel katılımları olmaksızın özgürleştirmeye kalkışanlar, onlara yanan bir binadan kurtarılması gereken nesneler muamelesi yapmış olur,” diyor. Yetişkin-çocuk ilişkisi, diğer ezen-ezilen ilişkilerinde olduğu gibi tarihselliği ve bağlamsallığı göz ardı edemeyeceğimiz bir ezen-ezilen ilişkisidir.
“Çocuklardan Büyüklere Mektup” ismiyle hazırlanan bu metin, sunumu itibariyle yetişkinlerin kaleme aldığı ve çocuklara söz hakkı vermiş gibi yaparak yayınladığı bir metin. Yani aslında “kandırıkçı” bir metin. Çoğu kez çocuklarla ilgili iyi niyetli bir çabanın, çocuklar olmadan hak temelli bir ürün sunmayacağını biliyoruz. Peki bu neyi ifade ediyor? Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 12.Maddesi çocuklara şunu söylüyor: Yetişkinler sizi etkileyecek kararlar alırken özgür biçimde düşündüğünüzü söyleme ve görüşlerinizin alınacak kararda hesaba katılması hakkınızdır.[1]
Bizse ÇHS’de açıkça beyan edilmiş çocuğun katılım hakkını iyi niyetli fakat eksik çabalarla ya da doğrudan kötü niyetli biçimlerde ihlal ediyoruz. Çocukların söz hakkının ihlalini meşru gördüğümüz bir yetişkin merkeziyetçiliği kuruyoruz ve burada niyete odaklanıyoruz. Çocuğun katılım hakkı, aynı zamanda gelişimsel bir ihtiyaç olarak çocuklar “adına” ve çocuk “için”den fazlasını ifade ediyor. Yetişkinlere, çocuklarla “birlikte” hareket etmeleri gerektiğini söylüyor. Çocukların kendilerini ilgilendiren tüm süreçlerde söz söyleme ve karar mekanizmalarında yer alma hakları olduğunu anlatıyor. Bu anlatıyı, yani çocuğun katılım hakkını gerçekçi bulmamak, genellikle çocuğu “yetkin” görmemekten doğuyor. Çocukları, söz söyleyebilecekleri konularda görüş bildirmeye yetkin bulmuyoruz. Bu ne kadar yaygın ve kemikleşmiş bir hiyerarşik ilişki kurduğumuzu gösteriyor. Çünkü çocuklar, kendi gelişim süreçleri içinde, kendilerini ilgilendiren konular hakkında yeterince bilgilendirildikleri taktirde görüş bildirmeye yetkindirler. Görüş bildirmeleri için hak temelli bir iletişim kurmak gereklidir. Çocukları görüş oluşturmaları için bilgilendirmek, görüşlerini bildirirken güvenli bir alan yaratmak, görüşlerini eşit bir zeminde dikkatle dinlemek ve ciddiye almak, karar alırken etkin katılımlarına alan açmak, ihtiyaç duyuluyorsa geri bildirim vermek gibi birçok eylemi kapsayan hak temelli bir iletişime gerek var.
Çocukların ne istediğini, neyi talep ettiğini, en çok neye ihtiyaç duyduğunu en iyi onların bilebileceğini ve ifade edebileceğini düşünüyorum. Roger Hart’ın “Katılım Merdiveni”nde katılımın olmadığı basamaklara dahi yerleştiremediğim ve “Çocuklarınız” imzasıyla biten bir metni eleştirme ve bu eleştiriyi duyurma sorumluluğu hissediyorum. Velhasıl bu metnin amacına uygun bir mektup, çocukların kaleminden çıkabilirdi. Çocuklar manipüle edilmeden görüşlerini sunabilir ve yetişkinler bu süreçte destek olabilirdi. Süreç bu şekilde ilerlemiş olsaydı bu metne “Çocuklardan Büyüklere Mektup” demek mümkün olabilirdi. Bu metin, çocuklarla temas etmemiş, çocukların elinden ve dilinden dökülmemiş bir metin.
Kendi cümlelerimizin altına, onların adına imza atma hakkına sahip değiliz. Bu hakka hiç sahip olmadık.
Çocukların sesini duymak istiyorum.
[1] Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (Çocuk Dostu Versiyon)