Mesele Dergisi 10 yıl istisnasız her ay yayınlandı. 120 sayıyı bağladıktan sonra bildiğiniz gibi internet üzerinden, farklı bir düzeyde yayınımızı sürdürmeye devam ediyoruz. Mesele’nin başından geçen bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu olay, hem nasıl bir döneme girdiğimizi hem de AKP zihniyet dünyasının korku ve tecrit politikasının ne kadar aşağılara indiğini, ama eskisi gibi ikna edici olmadığını göstermesi bakımından hayli ilginç. Tabii ki geleceğe dair de ipuçları veriyor.
Mesele Kitap Dergisi’nin arşiv için ayırdığımız sayılarının dışında kalan iadeleri geri dönüşüme vermeye karar verdik. Daha önce de bir miktar dergiyi benzer bir biçimde aynı hurdacı aracılığıyla geri dönüşüme vermiştik ve hiçbir sorun olmamıştı.
Neticede dergiler ‘renkli kağıt’ kategorisinde. Kilosu 30 kuruştan hurda kağıtçılar tarafından alınıyor ve daha düşük kaliteli kağıt üretimi için geri dönüşüme veriliyor. Zaten hurda kağıtlar. İçinde ne yazdığının bir değeri olmasa gerek. Ancak gelin görün ki, iş o kadar basit değil artık.
Kağıtlar ‘hamur’ dereceleriyle ölçülür; birinci, üçüncü hamur olmasıyla ya da gramajına göre, 60 gram, 90 gram veya kuşe gibi kağıt türüyle ayrılır. Oysa bir hurda kağıdın içeriğine göre değerli veya değersiz olması, ‘devlet karşıtı’ sayılarak geri dönüşüme kabul edilmemesi yeni bir durum ya da belki en son 36 yıl önce 12 Eylül askeri darbe yıllarında tanık olanımız vardır.
Mesele Kitap Dergisi, AKP’li belediyenin geri dönüşüm şirketince ‘devlet karşıtı’ sayıldı ve geri dönüşüme kabul edilmedi.
Hikaye şöyle: Mesele’nin atıkları karşılığında dergi bürosunun eşyalarını taşınmasını istedik. Hurdacı Hacı, kağıtları aldı ve ertesi gün büronun eşyalarını taşımaya söz verdi. Ertesi gün oldu, Hacı ortada yok. Telefonlarımıza cevap vermiyor ya da telefonu kapalı. Mahallede sorduk soruşturduk esnaf arasında hurdacıya güvendiğimiz için dalga geçen bile oldu.
İkinci gün oldu yine cevap yok. Biz de bir nakliyeciyle eşyaları taşımaya karar verdik ve elbirliğiyle yükleyip götürdük. O akşam hurdacı Hacı, esnafın baskısıyla olacak aradı. İki gün sonra bu aramanın bir anlamı kalmamıştı ancak bir çift söz de etmeliydik. Telefonlarımıza çıkmamasını ayıpladığımızı, bize söz verip yapmadığını, bir başka nakliyeci tutmak zorunda kaldığımızı, böyle bir muameleyi hak etmediğimizi, bu sözleri işitmenin ise 200 lira için değmeyeceğini söyleyiverdik. Bize borcu olduğunu hatırlattık.
Ertesi gün hurdacı Hacı aradı ve görüşmek istediğini söyledi. Meğer iki gündür o da sıkıntı içindeymiş, bilerek cevap vermemiş. Hacı, dergileri belediyenin geri dönüşüm şirketine götürmüş. ‘Devlet karşıtı kağıt’ diyerek almamışlar. “Bir de gece götüreyim belki alırlar” demiş Hacı, ama gece de almamışlar. Yılların hurdacısı Hacı, aldığı kağıdı satamayan bir esnaf olmuş böylece. Bunu kendine yediremediği için telefonlarımıza cevap vermeyerek bizi cezalandırmayı seçmiş.
Daha sonra karton kutular alıp, bir okuldan da 2 ton kadar okul kitabına bizim dergileri karıştırmış; iki kitap iki dergi, üç kitap iki dergi yerleştirerek eritmiş. Dördüncü gidişinde kitapların arasında eriyen dergileri satabilmiş.
Hurdacı Hacı samimi ve vicdanlı biri olmalı ki sözlerimizin ağırlığına ve Hacılığa helal getirmenin rahatsızlığıyla, yaptığı işten pişman olmuş. Öyle ki, ilk defa evinde işinden bahsetmiş, eşi de “Yanlış yapmışsın, adamların bir suçu yok. Onlar sana kağıt vermiş sen almışsın. Senden kağıdı almayan belediyeye kız. Söz verdiğin işi yapmaman olmaz” demiş.
Hacı bu işten bir hayat dersi çıkardığını, telefonda olup biteni anlatamayacağı için konuşmadığını, işlerin artık eskisi gibi olmadığını da ekledi sözlerine. Bununla da kalmadı, nakliyeciye verdiğimiz 200 lirayı da ödedi.
Kıssadan hisse… Yaşadığımız süreç bizimle aynı fikirde olmayan hurdacı Hacı’nın ve onun gibi birçok samimi insanı AKP ve OHAL rejimiyle karşı karşıya getiriyor. Hacı gibi binlerce esnaf dDaha önce olağan bir şekilde yaptığı ticareti yapamıyor. Hacı da kendisini zor durumda bırakanın ‘devlet karşıtı’ kağıtlar değil, kağıdı almayan, onun işini bozan belediye olduğunu anlıyor.
Toplumun en küçük birimlerinde buna benzer belki binlerce örnek olay yaşanıyordur. Bu olaylar birbirinden bağımsız biçimde yaşansa da 16 Nisan referandumu gibi kritik dönemeçlerde iktidarın aleyhine dönüşme potansiyelini taşıyor.
Devlet karşıtı kağıtlar gibi, hurdacı Hacılar da dönüşür mü? Hacı gibi biz de bir yolunu bulursak, dergileri kitap hurdaları arasında eritmeyi akıl edersek mümkün! Yani görev, ‘devlet karşıtı’ kağıtları okuyanlara, yazanlara düşüyor. Mesele’nin farkında olan herkese düşüyor. Bu kaynamayı doğru okumak ve yönlendirmeyi bilmek, tüm yoksulların güvenini kazanarak mümkün olacaktır…