Posta yoluyla evime gelen bir paketi açtığımda içinden Almanca bir mektup, üç dilde (Ermenice/İngilizce/Almanca) yazılmış bir kitapçık ve kitapçığın arka kapağına yerleştirilmiş bir CD çıktı. Mektubu ve kitapçığı sonra okuyabileceğimi düşünerek CD’yi dinlemeye başladım.
Birden evimi bildiğim sesler, ezgiler doldurdu. Yapmam gereken diğer işleri bir kenara bırakıp bu sesleri dinledim. Sesler sanki CD çalardan değil, içimden geliyordu. Merakla kulak kabarttım. Her tınıda gerçekten de biraz ben vardım. Kaygı, umut, korku, tutku, sevinç, hırs, azim, hüzün, hedef, iş, yalnızlık, kalabalık, özlem, savaş, sürgün, huzur, hayat, neşe, kan ve gözyaşı… Sanki zamanı ve mekanı olmayan bu insani hislerin hepsi ayaklanıp müzikle birlikte dans etmeye başlamıştı. Bu CD’yi kaç sefer, kaç saat dinlediğimi bilmiyorum. Büyüyü bozan, daha doğrusu beni mistik dünyadan alıp “gerçek” dünyaya çağıran paketten çıkan mektup oldu. Ancak mektubu okuduktan sonra ilk kez dinlediğim müziğin beni neden bu kadar etkilediğini farkettim, ve hemen, -hiç tanımadığım halde- mektubu yazan kişiye ben de bir mail yazdım.
John Hodian… Saatlerce dinlediğim müziğin bestecisi ve Naghash Ensemble’nin kurucusu. Amerika’da yaşayan Ermeni bir müzisyen… Kitapçığa iliştirdiği mektubunda kısaca bu sesleri neden ve nasıl bestelediğinden bahsediyordu. Amacı ortaçağ Ermeni müziğini dünyaya duyurarak savaşa, sürgüne ve zulme karşı bir mesaj vermekti.
Ona yazıp hiç olmazsa benim evimde amacına ulaştığını haber vermek istedim.
Mıgırdic Nagaş ve Naghash Ensemble
John Hodian Naghash Ensemle adlı grubu 2010 yılında Erivan’da kurmuş. İki soprano, bir alto, duduk, ud ve dumbek’ten, -yani üç erkek çalgıcı ve üç kadın ses sanatçısından oluşan gruba kendisi piyanoyla eşlik ediyor. Ermeni etnik ezgileri ve evrensel klasik müziği birarada seslendiren grup ilk konserini 14 Ekim 2012 yılında Ermenistan’ın başkenti Erivan’da Komitas Kammersaal’da vermiş. Bu yıl Nisan, Temmuz ve Kasım aylarında Avrupa’nın değişik şehirlerinde turne planları var.
Naghash Ensemble henüz Türkiye’de konser vermemiş. Şimdilik böyle bir planları da yok. Ancak grubu Türkiye’ye daha doğrusu Anadolu coğrafyasına bağlayan çok önemli bir unsur var; Mıgırdiç Nagaş. Albüme ismini veren Mıgırdiç Nagaş 15. yy.’da Diyarbakır’da yaşayan Ermeni başrahip ve aynı zamanda çok yönlü bir sanatçı. Öyle ki, Diyarbakır’da inşa ettirdiği kiliseyi kendi resimleriyle süsleyen bir ressam, öte yandan felsefe ve aşk şiirleri yazan bir şair diyebiliriz. Doğu edebiyatında sıkça rastlanan “gül ile bülbülün aşkı” motifini de şiirlerinde kullanmış. Ancak onun dizelerinde sürekli diyalog içindeki gül ile bülbül sadece birbirlerine olan aşklarını değil, Müslüman ağa ve beylerinin Hristiyan halka uyguladığı zulmü de dile getirmekte. Bu yanıyla şiirleri sadece edebi estetiği değil, aynı zamanda tarihsel belge niteliğiyle de okumakta fayda var.
Mıgırdiç Nagaş’ı diğer din adamlarından ayıran en belirgin özelliği, kendi dönemindeki politik sorunlar karşısında yapıcı-dönüştürücü bir işlevinin de olması. İngilizce bir kaynağa göre sorunlar karşısında gösterdiği doğru yaklaşımla defalarca halkının şiddete ve kırıma uğramasına engel olmayı başarmış.
John Hodian Nagaş ile buluşmasını grubunun internet sayfasında şu sözlerle anlatıyor:
“Naghash Ensemble kurma fikri, Garni’deki Tempel’de Luys Vokalquintett’in konserini dinlerken oluştu. Ortaçağ Ermeni müziğini seslendiriyorlardı. Garni’deki Tempel’in hayret veren akustiğiyle birleşen güzel sesler/ezgiler, içimde günlerce süren çok büyük bir etki bıraktı. Bu sesleri -otantik etnik özellikleri de koruyarak- yeni bir teknikle, güncelleştirerek bestelemeye karar verdim.
Ezgilere, yani ortaçağ Ermeni müziğine uygun metinleri bulmam, yıllar sürdü. Aylarca, Erivan, Berlin ve New York’taki kütüphanelerde araştırma yaptım. Nihayet içinde ortaçağın geç döneminde yaşayan başrahip Mıgırdiç Nagaş’ın şiirlerinin toplandığı bir belge bulduğumda, oradaki kelimelerin ruhuma hitap ettiğini farkettim. O zaman ne aradığımı ve ne yapmak istediğimi anladım. Erivan’da bulunduğum sırada bu 17 şiirden hangisini kullanabilirim diye düşünürken, hepsini birden kullanmaya karar verdim. Çünkü şiirlerin hepsi birbirini tamamlayan felsefe içerikli şiirlerdi. Yazılanların -her ne kadar o dönemin (15. yy.) sıradan halkına ve yöneticilerine hitap etse de- bugün hala çok önemli ve güncel olduğunu düşünüyorum.”
Şarkı sözleri // Nagaş’ın şiirleri:
Grubun Naghash//Songs of Exile Volume II adlı ikinci albümü toplam altı şarkıdan/şiirden oluşuyor.
İlk şarkının sözlerinde açgözlülük ve iktidar hırsının bütün kötülüklerin temeli olduğu dile getiriliyor. Gözü dönmüş olan egemenlerden, ağa ve beylerden bahsediliyor. Onların kendi aralarındaki doyumsuz çıkar savaşlarından dolayı, toprağın kanla sulandığı, sıradan insanların ya katledildiği ya da sürgüne zorlandığı vurgulanıyor. Bütün zamanların en büyük derdi olan bu ezen ezilen çelişkisinin yanı sıra şarkıda dikkat çeken başka satırlar da var. Nagaş -başrahip olmasına rağmen- kurumsallaşmış dinin insanları nasıl oyaladığından ve egemenlere hizmet ettiğinden dem vuruyor.
İkinci şarkının sözleri ölümle ilgili felsefi açıklamalar şeklinde. Burada zaman zaman tanrı, günah, İsa, ölüm meleği…vb. kelimeler öne çıksa bile, şiirin bütününde cennet-cehennem olgusuna rastlanmıyor. Onun yerine ruh temizliği, yaşadığı sürece ateş içinde kıvranan ruhun ancak yeryüzünde huzura erebileceği şeklinde ifadeler var. Kısaca bu ikinci şarkıda Hristiyanlık ve mistik felsefenin bir karışımı söz konusu diyebiliriz.
Dünyanın kibri üzerine adlı şarkının sözlerindeyse Nagaş’ın din ve inanç olayına yaklaşımı daha net ortaya çıkıyor. Bazı satırlarda dünya üzerinde inancın kalmadığına ve dini temsil edenlerin zulmü devam ettirmek için yalan söylediğine değiniyor. Zenginliğin insanların ruhunu fakirleştirdiği, ruhu fakirleşen zenginlerin kendilerine karsı çıkanları zindanlara atığından bahsediyor. Şu satırlar son derece etkili;
“Aaah, en iyi çocuklar toz toprak edildi,
zamanları (ömürleri) gecenin karanlığındaki bir rüya gibi geçip gitti.”
Şiir şu satırlarla son buluyor:
“Ey zavallı Nagaş, iyi-doğru olanı yapmaya çalış
kendi yolunu bul, onu takip et.
Ki o yol başkalarına da yol göstersin.
Eğer bir yüzücü olsaydın, bilirdin ki, bir nehir bütün günahları taşır.
Dünya için kaygılandıkça bil ki, elindeki acıdan başka bir şey değil. “
Dördüncü şarkı sanki bir sonraki puzel parçası gibi yukardaki satırları tamamlar nitelikte. Orada takip etmesi gereken yoldan bahsediyor ve doğrudan okuyucuya hitap ederek şunları söylüyor:
“Adem’in tutsak çocukları, bu dünyanın kölesi olmayın!”
Ardından gelen şarkıdaysa, -yine ademin tutsak çocuklarına seslenerek- cehennemin bir parçası olmamak için çaba sarfetmeleri gerektiği çağrısı yapıyor. Burada ilk kez cehennem kelimesi kullanılmış olsa bile, kastedilen ilahi dinlerdeki gibi ölümden sonra gidilen cehennem değil, dünya üzerindeki kötülüklerin cehennem olarak adlandırılmasıdır. Kelimenin çift manalı olması/kullanılması doğu edebiyatının tipik karakterini içermekte. Ancak -bana göre- dini bir mesaj verdiği söylenemez.
Yine de asıl dini mesajın altıncı ve en son şarkıda karşımıza çıktığını söylemek gerek.
“Önce tanrıyı övdük
meleği ışıktan
ademi topraktan
ve kadını onun kemiğinden yarattığı için.”
diye başlıyor Nagaş. Bu sözler elbette ki ilahi dinlerin hepsindeki yaradılış felsefesiyle ilgili. Ancak bu felsefeyi de başka bir şeye bağlayarak devam ediyor. Başka bir deyişle dini ağırlığından uzaklaştırıyor. Diğer şiirlerinden farklı olarak, kısa, neşeli satırlarla bahar kokusu gibi gelen bir kadını anlatıyor. Onun neşeyle evleneceği erkeğe nasıl baktığını tarif ediyor. Bu son şiir albümde bir düğün şarkısı olarak dillendirilmiş. Şiirin başlığı da içeriğine uygun şekilde; “Düğün kasidesi ve insanların neşesi” adını taşıyor.
Ezgiler ve ifadenin evrenselliği
John Hodian Naghash Ensemle olarak başladığı bu projesini iki sanat dalının yardımıyla hayata geçirmiş. Şiir ve müzik… Kendisine Garni’de ilham veren ortaçağ Ermeni müziği sadece etnik-otantik motiflerle sınırlı kalmamış, her parçada klasik müzik izlerini görmek de mümkün. Hem geleneksel çalgıların hem de klasik müziğin motifleri insan sesiyle harmanlanarak güzel bir kolaj oluşturulmuş. Şarkı sözlerinin içeriğiyle birleşen ezgiler doğal olarak zamanı ve mekanı aşarak dinleyicide bir evrensellik hissi yaratıyor. Ancak benim gibi Nagaş’ın ortaçağda yaşadığı coğrafyaya yakın olan insanlar dinlerken biraz daha şanslı sayılabilir. Çünkü klasik müziğin içindeki etnik-otantik ezgiler çok daha derin, bildik, tanıdık hislerin uyanmasına, neredeyse bir trans halinin yaşanmasına sebep oluyor. Şarkıların tümü Ermenice. Böyle olduğu halde çalışma bütünlüklü olarak ele alındığında Ermenice bilmeyenlerin de zevkle dinleyebileceği ezgilerden söz edilebilir.
The Naghash Ensemble’ın 3 Mayıs 2015’te Naregatsi Sanat Enstitüsü’nde verdiği konser
Erivan’daki Naregatsi Art Enstitüsünün desteğiyle 2016 yılının son aylarında piyasaya sürülen bu albümü edinmek isteyenler The Naghash Ensemble adlı facebook sayfasıyla iletişime geçerek CD’yi ısmarlayabilirler. Kim bilir belki, posta yoluyla evinize gelecek olan bu CD, sizin evinizi de bildiğiniz seslerle doldurabilir, dünyayı ve dünyadaki yerinizi daha net görmenizi sağlayabilir.