Yılın en sevdiğim dönemi senenin son günlerini yaşadığımız şu günlerdir. Neden derseniz, cevabı çok basit; hem oturup bütün bir yılın muhasebesini yaparım içimden, hem de sizler gibi bu satırları okuyan dostlarım Yeni Yılımı kutlamak için beni anımsayıp halimi ve hatırımı sorar. Sağ olun, var olun, hep bahtiyar kalın!
Ben kendimi yargılayıp kendime mahkûm ederken; gönderdiğiniz o küçük ve kısacık mesajlarınız biriktikçe, yaşam sevincine dönüşüp, mutluluk yelleri üretir içimde.
Yıl boyunca hayatın anlamını, mutlu olmanın sırlarını hep büyük ve abartılı şeylerde ararız. Şöyle çok param olsa; şu yüksek mevkide ben oturuyor olsam; o şirketin, bu partinin, şu grubun başında ben olsam, ah ne kadar mutlu olurdum!
Arzularımız, hedeflerimiz hep daha büyük bir şeyler elde etmek üzerinedir. Hayattan istediklerimiz, sonra da elde ettiklerimiz çoğalıp büyüdükçe, yani daha büyük şeyler yaşamımıza girdikçe, sanki hayal ettiğimiz mutluluğumuz da artacakmış gibi, isteriz de isteriz!
Daha büyük araba, ev, tekne; daha fazla ışık, şan, şöhret, servet; aşk, orgazm, takdir, alkış; daha seksi, güzel, yakışıklı, karizmatik, havalı, sımsıcak bir erkek ya da kadın…
Hayat muhasebesi hepimiz insanız işte!
Lakin şu hayatta mutluluk ya da mutsuzluğun sebebi çoğu kez hep küçük şeyler olmuştur. Mesela ufacık masum bir bakış ya da üç beş kelime eğer o anda âşık ederse seni kendine, tüm ömrün değişir anlamazsın bile. Elbette tersi de geçerli; gözünü dört açamayıp, fark edemediğin küçücük şeyler, bak gör hayatını nasıl zindana da çevirir. İnsan, özgürlüğüne küçük şeyleri görerek kavuşur diye boşuna demez felsefeciler.
Bazen de derya denizin ortasında, gözünüz görürken dört bir yanınız su dolu, bol bol su; ama susuzluktan ölseniz içecek bir damla su bulamazsınız, çünkü kötü bir huyu var denizin, çoğu kez unutur insan, aynen yaşam gibi tadı tuzlu. Haydi, içebilirsen iç bakalım! İşte bu yüzden, şu yaşıma vardım dersiniz kendi kendinize, dilim damağım hala kupkuru…
Yıl sonu muhasebesi dedim ya, esasında şu sorunun cevabını bulmak zorundayım kendimce.
İyi insan kimdir?
Nietzsche:
“Bizim gibi olandır! Can yakmayan, kimseyi incitmeyen, saldırmayan, misillemede bulunmayan, işleri Tanrı’ya bırakan, bizim gibi kendini gizleyen, şerrin uzağında yaşayan, hayattan çok az şey isteyen, sabırlı, alçakgönüllü ve adil olan kişidir. Bilirsiniz büyük tehlikeler karşısında böcekler gibi ölü taklidi yapan, sessiz, verilene razı, vazgeçme erdemi gösteren ve sonunda boyun eğen ve düşmanını sevendir.” der acımadan hiçbirimize. Bilirsiniz felsefeciler yüze ayna tutarak insanın canını sıkmayı pek sever.
Lakin hayat bir carpe diem1. Yaşamı olduğu gibi kabul etmek, varoluşa şükretmek gerek…
Aslında yıl boyunca olup bitenleri muhasebe ettiğimizde, müteşekkir olmalıyız yaşam yolumuzda kesiştiklerimize. Yüzümüze kapıları kapatıp türlü zorluklar çıkartırken cesaretimizin farkına varmamızı kolaylaştıranlara. Kalbimizi kırıp sevgi ve merhametin ne kadar önemli olduğunu hatırlatanlara. Mağlubiyet şerbetinden tattırıp kibrimizi törpüleyenlere. Hatta ve hatta karanlığa, gericiliğe hizmet edenlere, böylece bilmeden ışığın, aydınlığın, bilginin, özgürlüğün ve sonsuza dek kalbimizde kalacak Atamızın kıymetini anlamamızı sağlayanlara; velhasıl yaşamın gerçek yüzünü gösterip tuzlu sudan da tat almayı bize öğretenlere…
Belki de bu nedenle, ben her sene sonu muhasebemde, İngiliz Şair Rudyard Kipling’in ‘If-Eğer’ isimli şu şiirini okurum, anlamak için ben kimim diye.
“Çevrende herkes kendini kaybeder
Bunun da suçunu sana yüklerken
Sen kendine hâkim olursan eğer,
Bütün âlem senden şüphe ederken
Hem yer bırakır o şüphelere
Hem kendine inanabilirsen;
Bekleyebilirsen usanmadan,
Yalanla karşılamazsan yalanları,
Kendini evliya sanmadan
Affedebilirsen kin tutanları;
Hayale kapılmadan hayal kurabilir,
Kendini aldatmadan düşünebilirsen eğer;
Zafer ve bozgun, bu iki yalancı,
İkisi de gözünde bulmazsa değer;
Sözlerini evirip çevirenler
Sana tuzak kurarken aklınca
Gülüp geçebilirsen bunlara sen;
Ömür verdiğin işler yıkılınca
İşlere yeniden koyulabilirsen;
Döküp ortaya varını yoğunu
Bir yazı-turada kaybetsen bile,
Kayıplarını dolamaksızın dile
Baştan tutabilirsen yolunu;
Yüreğine ‘dayan’ diyecek
Azimden başka şeyin olmasa da sen
Takıp dişini tırnağına
Sonuna kadar dayanabilirsen;
Halkla kaynaşıp asil kalabilir,
Krallarla dolaşıp alçak gönüllü olabilirsen;
Ne düşman ne dost incitemezse seni,
Ne küçümser ne büyültürsen insanları;
Ve bilirsen her dakikanın değeri
Emeğini katarsan hakçasına
Her şeyiyle dünya önüne serilir,
Ve sen artık insan oldun demektir.”2
Bu vesileyle, tüm dostlarımın Yeni Yılını kutlar, Shakespeare’in “Zamanı bizi aradığı yerde karşılayalım” sözünde vurguladığı gibi 2025 yılının, hepinizi aradığı yerde, sevdiklerinizle birlikte sağlık, huzur ve mutluluk içinde karşılamasını dilerim. Saygı ve sevgilerimle.
1 ‘gününü gün et’, ‘zamanın tadını çakar’ ya da ‘günü yakala’.
2 İngiliz Şair Rudyard KIPLING tarafından yazılan ‘If-Eğer’ isimli bu şiir eski Başbakanlarımızdan Bülent Ecevit tarafından dilimize çevrilmiştir.